English    Türkçe    فارسی   

3
4355-4364

  • ریخت چند این زر که ترسید آن پسر ** تا نگیرد زر ز پری راه در 4355
  • Öyle altın döküldü ki oğlancağız, kapının bile kapanıp açılmayacağından korktu.
  • بعد از آن برخاست آن شیر عتید ** تا سحرگه زر به بیرون می‌کشید
  • Ondan sonra o kuvvetli aslan kalktı, ta seher çağına kadar altını dışarıya taşımakla uğraştı.
  • دفن می‌کرد و همی آمد بزر ** با جوال و توبره بار دگر
  • Altınları gömmekte, sonra yine gelip çuvallara, torbalara doldurarak dışarıya götürmekteydi.
  • گنجها بنهاد آن جانباز از آن ** کوری ترسانی واپس خزان
  • O canıyla oynayan er, gerisin geriye çekilip kaçan korkakların rağmine definelerine sahip oldu.
  • این زر ظاهر بخاطر آمدست ** در دل هر کور دور زرپرست
  • Her kör ve hakikatten uzak kalmış altına tapan kişinin hatırına bu hikâyeyi duyunca derhal zahiri altın gelir.
  • کودکان اسفالها را بشکنند ** نام زر بنهند و در دامن کنند 4360
  • Çocuklar saksıları kırar, o kırık parçalara altın adını takar eteklerine koyarlar.
  • اندر آن بازی چو گویی نام زر ** آن کند در خاطر کودک گذر
  • Oyun oynarken o parçalara altın adını taktın ya… Artık ne vakit altın desen çocuğun aklına saksı kırıkları gelir.
  • بل زر مضروب ضرب ایزدی ** کو نگردد کاسد آمد سرمدی
  • Fakat erlerin kastettikleri altın ne o altındır, ne bu altın. Onlar üstüne, Allah’ın adı basılmış hakikî altını kastederler. O altın, ne kesada uğrar, ne ziyana… Ebedî ve daimîdir.
  • آن زری کین زر از آن زر تاب یافت ** گوهر و تابندگی و آب یافت
  • O altın, öyle bir altındır ki bu zahirî altın, parlaklığını ondan almış, kadir ve kıymeti ondan bulmuştur.
  • آن زری که دل ازو گردد غنی ** غالب آید بر قمر در روشنی
  • Gönül, o altından ganileşir… Parlaklık ve aydınlıkta aydan bile üstündür.