English    Türkçe    فارسی   

1
3943-3967

  • پیش من این تن ندارد قیمتی ** بی‌‌تن خویشم فتی ابن الفتی‌‌
  • Yanımda bu tenin kıymeti yok; ten kaydına düşmeyen bir er oğlu erim.
  • خنجر و شمشیر شد ریحان من ** مرگ من شد بزم و نرگسدان من‌‌
  • Hançer ve kılıç, benim çiçeğim; ölüm meclisim... bağım, bahçemdir.”
  • آن که او تن را بدین سان پی کند ** حرص میری و خلافت کی کند 3945
  • Tenini bu derece öldürüp ayaklar altına alan kişi, nasıl olur da beylik ve halifelik hırsına düşer?
  • ز آن به ظاهر کوشد اندر جاه و حکم ** تا امیران را نماید راه و حکم‌‌
  • O, ancak emirlere yol göstermek, emirliği belletmek için zâhiren makam işleriyle ve hükümle uğraşır;
  • تا امیری را دهد جانی دگر ** تا دهد نخل خلافت را ثمر
  • Emirlik makamına yeni bir can vermek, hilâfet fidanını meyvelendirmek için bu işle meşgul olur.
  • بیان آن که فتح طلبیدن پیغامبر علیه السلام مکه را و غیر مکه را بجهت دوستی ملک دنیا نبود چون فرموده است که الدنیا جیفه بلکه به امر بود
  • Mustafa Sallallahu Aleyhi Vesellem’in, Mekke’yi ve diğer yerleri fethetmek istemesi, dünya mülkünü sevdiğinden değildi; Tanrı emriyleydi. Çünkü “ Dünya cifedir” buyurmuştu.
  • جهد پیغمبر به فتح مکه هم ** کی بود در حب دنیا متهم‌‌
  • Peygamber, Mekke’yi fethe uğraştı diye nasıl olurda dünya sevgisiyle ittiham edilir?
  • آن که او از مخزن هفت آسمان ** چشم و دل بر بست روز امتحان‌‌
  • O öyle bir kişiydi ki imtihan günü ( yani Miraç’ta) yedi göğün hazinesine karşı hem yüzünü yumdu, hem gönlünü kapadı.
  • از پی نظاره‌‌ی او حور و جان ** پر شده آفاق هر هفت آسمان‌‌ 3950
  • Onu görmek için yedi kat gök uçtan uca hurilerle meleklerle dolmuştur.
  • خویشتن آراسته از بهر او ** خود و را پروای غیر دوست کو
  • Hepsi kendilerini, onun için bezemişti, fakat onda sevgiliye aşktan, sevgiliye meyil ve muhabbetten başka bir heva ve heves nerede ki:
  • آن چنان پر گشته از اجلال حق ** که در او هم ره نیابد آل حق‌‌
  • O, Tanrı ululuğuyla, Tanrı celâliyle öyle dolmuştur ki bu dereceye, bu makama Tanrı ehli bile yol bulamaz.
  • لا یسع فینا نبی مرسل ** و الملک و الروح ایضا فاعقلوا
  • “Bizim makamımıza ne bir şeriat sahibi peygamber erişebilir, ne melek, hattâ ne de ruh” dedi. Artık düşünün anlayın!
  • گفت ما زاغیم همچون زاغ نه ** مست صباغیم مست باغ نه‌‌
  • “Göz Tanrı’dan başka bir yere şaşmadı, meyletmedi” sırrına mazharız, karga değiliz; âlemi renk renk boyayan Tanrı sarhoşuyuz; bağın bahçenin sarhoşu değil” buyurdu!
  • چون که مخزنهای افلاک و عقول ** چون خسی آمد بر چشم رسول‌‌ 3955
  • Göklerin, akılların hazineleri bile Peygamber’in gözüne bir çöp kadar ehemmiyetsiz görünürse.
  • پس چه باشد مکه و شام و عراق ** که نماید او نبرد و اشتیاق‌‌
  • Artık Mekke, Şam ve Irak ne oluyor ki onlar için savaşsın, onlara iştiyak çeksin!
  • آن گمان بر وی ضمیر بد کند ** که قیاس از جهل و حرص خود کند
  • Ancak gönlü kötü olan, onun işlerini kendi bilgisizliğine, kendi hırsına göre mukayese eden kişi onun hakkında böyle bir şüpheye düşer.
  • آبگینه‌‌ی زرد چون سازی نقاب ** زرد بینی جمله نور آفتاب‌‌
  • Sarı camdan bakarsan güneşin nurunu sapsarı görürsün.
  • بشکن آن شیشه‌‌ی کبود و زرد را ** تا شناسی گرد را و مرد را
  • O gök ve sarı camı kır da eri ve tozu gör!
  • گرد فارس گرد سر افراشته ** گرد را تو مرد حق پنداشته‌‌ 3960
  • Atlı bir er, atını koştururken tozu dumana katar, etrafta bir tozdur kalkar. Sen, tozu Tanrı eri sanırsın.
  • گرد دید ابلیس و گفت این فرع طین ** چون فزاید بر من آتش جبین‌‌
  • İblis de tozu gördü, “Bu toprağın fer’idir. Benim gibi ateş alınlı birisinden nasıl üstün olur?” dedi.
  • تا تو می‌‌بینی عزیزان را بشر ** دان که میراث بلیس است آن نظر
  • Sen azizleri insan gördükçe bil ki bu görüş İblis’in mirasıdır
  • گر نه فرزند بلیسی ای عنید ** پس به تو میراث آن سگ چون رسید
  • Be inatçı, İblis’in oğlu olmasan o köpeğin mirası nasıl olur da sana düşer?
  • من نیم سگ شیر حقم حق پرست ** شیر حق آن است کز صورت برست‌‌
  • Ben köpek değilim, Tanrı aslanıyım. Tanrı aslanı suretten kurtulandır.
  • شیر دنیا جوید اشکاری و برگ ** شیر مولی جوید آزادی و مرگ‌‌ 3965
  • Dünya aslanı av ve rızk arar, Tanrı aslanı hürlük ve ölüm!
  • چون که اندر مرگ بیند صد وجود ** همچو پروانه بسوزاند وجود
  • Çünkü ölümde yüzlerce hayat görür de varlığını pervane gibi yakıp yandırır.
  • شد هوای مرگ طوق صادقان ** که جهودان را بد این دم امتحان‌‌
  • Ölüm isteği, doğru kişilerin boyunlarına bir halkadır. Çünkü bu istek, yahudîlere imtihan oldu.