English    Türkçe    فارسی   

4
2110-2134

  • عقل چون شحنه‌ست چون سلطان رسید ** شحنه‌ی بیچاره در کنجی خزید 2110
  • Akıl şahneye benzer... Sultan gelince biçare şahne bir bucağa büzüldü!
  • عقل سایه‌ی حق بود حق آفتاب ** سایه را با آفتاب او چه تاب
  • Akıl Allah gölgesidir, Allah güneş... Gölge, güneşe karşı dayanır, durabilir mi hiç?
  • چون پری غالب شود بر آدمی ** گم شود از مرد وصف مردمی
  • Peri ve cin, insana üstün olunca insandaki insanlık sıfatı kaybolur...
  • هر چه گوید آن پری گفته بود ** زین سری زان آن سری گفته بود
  • Ne söylerse o peri söyler... Cin tutmuş adam söyler ama hakikatte o sözler, cinindir, perinindir!
  • چون پری را این دم و قانون بود ** کردگار آن پری خود چون بود
  • Perinin bile yolu yordamı böyle olursa o perinin Allah’ı nasıl olur?
  • اوی او رفته پری خود او شده ** ترک بی‌الهام تازی‌گو شده 2115
  • Varlığı gider insan peri kesilir... İlhama nail olmayan Türk Arapça konuşmaya başlar!
  • چون به خود آید نداند یک لغت ** چون پری را هست این ذات و صفت
  • Fakat kendine gelince hiçbir lügat bilmez. Peri de bile böyle bir varlık, böyle bir sıfat olduktan sonra,
  • پس خداوند پری و آدمی ** از پری کی باشدش آخر کمی
  • Artık perinin ve insanın Allah’ı, nasıl olur da periden aşağı olur?
  • شیرگیر ار خون نره شیر خورد ** تو بگویی او نکرد آن باده کرد
  • Aslanı bile tutacak derecede sarhoş olup yiğitleşen kişi, kalkar da erkek aslanın sütünü emerse sen artık bu işi o yapmadı, şarap yaptı dersin!
  • ور سخن پردازد از زر کهن ** تو بگویی باده گفتست آن سخن
  • Eski altınlardan söz düzer, mükemmel söz söylerse yine dersin ki o sözü de şarap söylemiştir!
  • باده‌ای را می‌بود این شر و شور ** نور حق را نیست آن فرهنگ و زور 2120
  • Şarapta bile bu zor, bu kuvvet olursa Allah nurunda olmaz mı hiç?
  • که ترا از تو به کل خالی کند ** تو شوی پست او سخن عالی کند
  • Allah nuru, seni tamamı ile senden alır... Sen aşağılarsın, onun sözü üstün olur.
  • گر چه قرآن از لب پیغامبرست ** هر که گوید حق نگفت او کافرست
  • Kuran, gerçi Peygamber’in dudağından çıkar ama kim Allah söylemedi derse kâfirdir.
  • چون همای بی‌خودی پرواز کرد ** آن سخن را بایزید آغاز کرد
  • Kendinden geçiş hüması uçmaya başlayınca Bayezid yine o söze koyuldu.
  • عقل را سیل تحیر در ربود ** زان قوی‌تر گفت که اول گفته بود
  • Aklı şaşkınlık seli kaptı götürdü... O sözü evvelce söylediğinden daha zorlu söyledi.
  • نیست اندر جبه‌ام الا خدا ** چند جویی بر زمین و بر سما 2125
  • “Hırkamda, varlığımda Allahtan başka bir şey yok... Yerde gökte nice bir arayıp durursun?” dedi.
  • آن مریدان جمله دیوانه شدند ** کاردها در جسم پاکش می‌زدند
  • Dervişler deli divane oldular... Bıçaklarını tertemiz bedenine sapladılar.
  • هر یکی چون ملحدان گرده کوه ** کارد می‌زد پیر خود را بی ستوه
  • Her biri Girdekûh mülhitleri gibi pervasızca pirlerine bıçak saplamaya koyuldular.
  • هر که اندر شیخ تیغی می‌خلید ** بازگونه از تن خود می‌درید
  • Fakat şeyhe kılıç vuranın kılıcı, tersine dönüyor kendisini yaralıyordu.
  • یک اثر نه بر تن آن ذوفنون ** وان مریدان خسته و غرقاب خون
  • O hünerli şeyhin vücudunda bir eser bile görünmüyordu. Fakat dervişler perişan oldular, kanlara battılar.
  • هر که او سویی گلویش زخم برد ** حلق خود ببریده دید و زار مرد 2130
  • Boynuna bıçak saplayanın kendi boynu kesildi, ağlaya inleye yıkılıp öldü.
  • وآنک او را زخم اندر سینه زد ** سینه‌اش بشکافت و شد مرده‌ی ابد
  • Göğsünü yaralayanın göğsü yarıldı, ebedi bir surette geberip gitti.
  • وآنک آگه بود از آن صاحب‌قران ** دل ندادش که زند زخم گران
  • O sahipkıranın mertebesini bilen ise onu yaralamaya hiç yeltenmedi, böyle şeye gönül vermedi.
  • نیم‌دانش دست او را بسته کرد ** جان ببرد الا که خود را خسته کرد
  • Yarı aklı onun elini bağladı; canını kurtardı... Yoksa oda kendisini perişan ederdi.
  • روز گشت و آن مریدان کاسته ** نوحه‌ها از خانه‌شان برخاسته
  • Sabah oldu o dervişler eksilmişti... Evlerinden bir feryat-ı figan yüceldi.