English    Türkçe    فارسی   

2
3611-3635

  • مادر یحیی کجا دیدش که تا ** گوید او را این سخن در ماجرا
  • Yahya’nın anası, onu nerede gördü de bu hikâyeyi anlattı, bu sözü söyledi?”
  • جواب اشکال‏
  • Bu şüpheye verilen cevap
  • این بداند کان که اهل خاطر است ** غایب آفاق او را حاضر است‏
  • Bunu ilhama mazhar olan, afakta, gayp âleminde bulunan şeyleri yanındaymış gibi bilen kişi anlar.
  • پیش مریم حاضر آید در نظر ** مادر یحیی که دور است از بصر
  • Yahya’nın anası, uzakta olmakla beraber Meryem’in yanında bulunabilir.
  • دیده‏ها بسته ببیند دوست را ** چون مشبک کرده باشد پوست را
  • Vücut, göz göz olunca gözler kapalı olduğu halde de sevgilinin yüzü görülebilir.
  • ور ندیدش نه از برون نز اندرون ** از حکایت گیر معنی ای زبون‏ 3615
  • Mamafih baş gözüyle de göremediğini, can gözüyle de göremediğini farz et, ne çıkar? Ey düşkün, sen kısadan hisse almaya bak!
  • نه چنان کافسانه‏ها بشنیده بود ** همچو شین بر نقش آن چسبیده بود
  • Kıssaları duyup “Nakış” kelimesine “Ş” harfinin eklendiği gibi o kıssaların suretine bağlanan, dış yüzüne kapılan kişiye benzeme.
  • تا همی‏گفت آن کلیله بی‏زبان ** چون سخن نوشد ز دمنه بی‏بیان‏
  • Dilsiz Dimne, Kelile’ye nasıl söz söyler? Söz söylemekten aciz Dinme, Kelile’ye meramını nasıl anlatırdı?
  • ور بدانستند لحن همدگر ** فهم آن چون کرد بی‏نطقی بشر
  • Tutalım, bunlar, birbirlerinin sözlerini anladılar, söz söylemeden meramlarını ifade eden bu hayvanların ne demek istediklerini insan nasıl anlayabilir?
  • در میان شیر و گاو آن دمنه چون ** شد رسول و خواند بر هر دو فسون‏
  • Dimne, aslanla öküz arasında nasıl bir elçi oldu, ikisini de nasıl kandırdı?
  • چون وزیر شیر شد گاو نبیل ** چون ز عکس ماه ترسان گشت پیل‏ 3620
  • O akıllı öküz nasıl aslana vezir oldu. Fil ayın aksinden nasıl korktu?
  • این کلیله و دمنه جمله افتری است ** ور نه کی با زاغ لکلک را مری است‏
  • Bu Dimne ve Kelile hikâyesinin hepsi yalan. Yoksa karganın leylekle ne alışverişi olur,nasıl leylekle savaşır?” deme.
  • ای برادر قصه چون پیمانه‏ای است ** معنی اندر وی مثال دانه‏ای است‏
  • Kardeş, kıssa bir ölçeğe benzer, mana içindeki taneye.
  • دانه‏ی معنی بگیرد مرد عقل ** ننگرد پیمانه را گر گشت نقل‏
  • Akıllı kişi taneyi alır, ölçek var mı, yok mu? Ona bakmaz.
  • ماجرای بلبل و گل گوش دار ** گر چه گفتی نیست آن جا آشکار
  • Aralarında sözden eser yok, fakat bülbülle gülün macerasına dinle!
  • سخن گفتن به زبان حال و فهم کردن آن
  • Hâl diliyle söz söyleyiş ve anlaşılması
  • ماجرای شمع با پروانه نیز ** بشنو و معنی گزین کن ای عزیز 3625
  • Mumla pervanenin başından geçenleri duy, bunların manasına vâkıf ol güzelim.
  • گر چه گفتی نیست سر گفت هست ** هین ببالا پر مپر چون جغد پست‏
  • Aralarında bir söz yok ama sözün sırrı, manası var ya. Agâh ol, yücelere uç, baykuş gibi aşağılarda uçma.
  • گفت در شطرنج کاین خانه‏ی رخ است ** گفت خانه از کجاش آمد بدست‏
  • Birisi “Burası satrançta ruh hanesi” demiş. Bu sözü duyan “O, evi nereden elde etmiş?”
  • خانه را بخرید یا میراث یافت ** فرخ آن کس کاو سوی معنی شتافت‏
  • Satın mı almış, yoksa mirasa mı konmuş?” diye sormuş. Ne mutlu mana anlayana!
  • گفت نحوی زید عمرا قد ضرب ** گفت چونش کرد بی‏جرمی ادب‏
  • Nahivcilerden biri “Zeyd, Amr’ı dövdü” diye bir misal getirmiş. Dinleyen “Suçu yokken neye dövmüş?
  • عمرو را جرمش چه بد کان زید خام ** بی‏گنه او را بزد همچون غلام‏ 3630
  • Amr’ın ne suçu varmış ki o çiğ Zeyd, onu köleler gibi suçsuz dövüyor?” der.
  • گفت این پیمانه‏ی معنی بود ** گندمی بستان که پیمانه است رد
  • Nahivci, “Bu, mana ölçeğinden ibaret. Sen buğdayı almaya bak, ölçeğe lüzum yok.
  • زید و عمرو از بهر اعراب است و ساز ** گر دروغ است آن تو با اعراب ساز
  • Zeyd’le Amr, irap için kullanılan misallerde geçer, onlar yalan olsa bile sen irabı düzeltmeye çalış!” derse de,
  • گفت نه من آن ندانم عمرو را ** زید چون زد بی‏گناه و بی‏خطا
  • Öbürü “Ben onu, bunu bilmem. Zeyd, Amr’ı suçsuz, sebepsiz nasıl dövdü” deyince,
  • گفت از ناچار و لاغی بر گشود ** عمرو یک واو فزون دزدیده بود
  • Nahivci naçar kalır, alaya başlar: Amr, fazla olarak bir “V” çalmıştı.
  • زید واقف گشت دزدش را بزد ** چون که از حد برد او را حد سزد 3635
  • Zeyd, anlayınca o hırsızı dövdü. Çünkü Amr, haddi aşmıştı, tabii haddini bildirmek lâzım!
  • پذیرا آمدن سخن باطل در دل باطلان‏
  • Bâtıl gönüllerin bâtıl sözü kabul etmesi