English    Türkçe    فارسی   

5
300-324

  • حبذا خوانی نهاده در جهان  ** لیک از چشم خسیسان بس نهان  300
  • Allah aleme ne de hoş, ne de güzel bir sofra yaymıştır. Fakat o sofra, aşağılık kişilerin gözlerinden pek gizlidir.
  • گ جهان باغی پر از نعمت شود ** قسم موش و مار هم خاکی بوس
  • Alem nimetlerle dolu bir bağ olsa fare ve yılan yine toprak yer.
  • انکار اهل تن غذای روح را و لرزیدن ایشان بر غذای خسیس 
  • Ten ehlinin ruh gıdasını inkar ederek adi yemeğe titremeleri
  • قسم او خاکست گر دی گر بهار  ** میر کونی خاک چون نوشی چو مار 
  • İster kış olsun ister bahar, onların gıdası topraktır. Fakat sen varlığın beyisin, nasıl olur da yılan gibi toprak yersin?
  • در میان چوب گوید کرم چوب  ** مر کرا باشد چنین حلوای خوب 
  • Tahtanın içindeki kurt, kimin böyle güzel helvası var der.
  • کرم سرگین در میان آن حدث  ** در جهان نقلی نداند جز خبث 
  • Bok böceği, bok içinde yaşar ve alemde pislikten başka bir meze bilmez.
  • مناجات 
  • Münacat
  • ای خدای بی‌نظیر ایثار کن  ** گوش را چون حلقه دادی زین سخن  305
  • Ey eşi, benzeri olamayan Allah, mademki bu sözü kulağımıza küpe yaptın, ihsanda bulun, bu sözleri bol bol saç!
  • گوش ما گیر و بدان مجلس کشان  ** کز رحیقت می‌خورند آن سرخوشان 
  • Kulağımızı tut, bizi o sarhoşların halis şarabını içtikleri meclise çek, oraya götür.
  • چون به ما بویی رسانیدی ازین  ** سر مبند آن مشک را ای رب دین 
  • Madem ki bize bundan bir koku duyurdun, ey din Allahsı o tulumun ağzını kapama.
  • از تو نوشند ار ذکورند ار اناث  ** بی‌دریغی در عطا یا مستغاث 
  • Ey kendisine sığınılan Allah, ey kendisinden imdat istenen Rab, esirgeme, ihsan et de erkek, kadın herkes, senin şarabından içsin!
  • ای دعا ناگفته از تو مستجاب  ** داده دل را هر دمی صد فتح باب 
  • Ey duaları duadan önce duyan, muratları istenmeden veren Allah, gönüle her an yüzlerce kapı açarsın.
  • چند حرفی نقش کردی از رقوم  ** سنگها از عشق آن شد هم‌چو موم  310
  • Birkaç harftir yazdın. Taşlar bile o harflerin sevgisiyle eridi muma döndü.
  • نون ابرو صاد چشم و جیم گوش  ** بر نوشتی فتنه‌ی صد عقل و هوش 
  • Yüzlerce akla, fikre fitne olarak kaş nununu, göz sadını, kulak cimini yazdın.
  • زان حروفت شد خرد باریک‌ریس  ** نسخ می‌کن ای ادیب خوش‌نویس 
  • Akıl o harfler yüzünden ince eleyip sık dokumaya koyuldu. Ey yazısı güzel edip, bunları boz!
  • در خور هر فکر بسته بر عدم  ** دم به دم نقش خیالی خوش رقم 
  • Yokluğa, her düşünceye göre an be an güzel bir hayal nakşetme;
  • حرفهای طرفه بر لوح خیال  ** بر نوشته چشم و عارض خد و خال 
  • Hayal levhine göz, yanak, yüz ve ben gibi görülmemiş harfler yazmaktasın.
  • بر عدم باشم نه بر موجود مست  ** زانک معشوق عدم وافی‌ترست  315
  • Halbuki ben, yokluğa aşığım, vara bakıp sarhoş olmam. Çünkü yokluk sevgilisi, bence daha vefalıdır.
  • عقل را خط خوان آن اشکال کرد  ** تا دهد تدبیرها را زان نورد 
  • Allah akıla o şekilleri okuttu, bu suretle onun tedbirlerden vazgeçip Allahsını dilemesini diledi.
  • تمثیل لوح محفوظ و ادراک عقل هر کسی از آن لوح آنک امر و قسمت و مقدور هر روزه‌ی ویست هم چون ادراک جبرئیل علیه‌السلام هر روزی از لوح اعظم عقل مثال جبرئیلست و نظر او به تفکر به سوی غیبی که معهود اوست در تفکر و اندیشه‌ی کیفیت معاش و بیرون شو کارهای هر روزینه مانند نظر جبرئیلست در لوح و فهم کردن او از لوح 
  • Levhi mahfuz ve herkesin, günlük nasibi ne kadarsa o levihten o kadarına akıl erdirmesi, Cebrail aleyhisselam’ın her gün o levihten bir şey anlamasına benzer
  • چون ملک از لوح محفوظ آن خرد  ** هر صباحی درس هر روزه برد 
  • Akıl, her sabah melek gibi o Levhi Mahfuz’dan bir ders alır.
  • بر عدم تحریرها بین بی‌بنان  ** و از سوادش حیرت سوداییان 
  • Yokluğu parmaksız olarak yazılmış yazılara bak; dünyaya dalanlar, o yazıların karartısına şaşırıp kalmışlar.
  • هر کسی شد بر خیالی ریش گاو  ** گشته در سودای گنجی کنج‌کاو 
  • Herkes bir hayale kapılmış, bir bucağı eşmede. Biri bir define bulmak için bir bucağı kazmada;
  • از خیالی گشته شخصی پرشکوه  ** روی آورده به معدنهای کوه  320
  • Biri bir hayal peşine düşmüş, azamet sahibi olduğu halde dağlardaki madenlere yüz çevirmiş;
  • وز خیالی آن دگر با جهد مر  ** رو نهاده سوی دریا بهر در 
  • Öbürü, bir hayale düşmüş, sıkıntılı uğraşmalarla, didişmelerle inci çıkarmak için denize yönelmiş;
  • وآن دگر بهر ترهب در کنشت  ** وآن یکی اندر حریصی سوی کشت 
  • Bir başkası papaz olmak için kiliseye kapanmış, bir başkası da hırs içinde ekine tarlaya düşmüş!
  • از خیال آن ره‌زن رسته شده  ** وز خیال این مرهم خسته شده 
  • O yol kesen, kurtulduğunu hayal etmiş, bu ise hayalince bir hastaya merhem olmuş.
  • در پری‌خوانی یکی دل کرده گم  ** بر نجوم آن دیگری بنهاده سم 
  • Biri peri çağırmaya koyulmuş, gönlünü aklını kaybetmiş, öbürü, yıldız bilgisine kapılıp nalını yıldızın üstüne koymuş.