English    Türkçe    فارسی   

2
423-432

  • Padişah, sabaha kadar musiki âlemi yapar, su kenarında şarap içer, kurbağaların seslerinden haberi bile olmaz.
  • می‏خورد شه بر لب جو تا سحر ** در سماع از بانگ چغزان بی‏خبر
  • Çocuğun parası, orada bulunanlara müsaviyen takdim edilseydi herkese birkaç akçe düşerdi, çocuk da parasını alırdı. Fakat Şeyh’in himmeti bu cömertliği de bağladı.
  • هم شدی توزیع کودک دانگ چند ** همت شیخ آن سخا را کرد بند
  • Bu suretle kimse çocuğa bir şey vermedi. Pirlerin kuvveti bundan da fazladır. 425
  • تا کسی ندهد به کودک هیچ چیز ** قوت پیران از این بیش است نیز
  • İkindi vakti oldu. Hizmetçi, Hatem gibi cömert birisinin verdiği bir tabak altını getirdi.
  • شد نماز دیگر آمد خادمی ** یک طبق بر کف ز پیش حاتمی‏
  • Mal sahibi halli bir kişi, Şeyh’in halini biliyordu, ona hediye göndermişti.
  • صاحب مالی و حالی پیش پیر ** هدیه بفرستاد کز وی بد خبیر
  • Tabağın bir köşesinde dört yüz dinar vardı, bir tarafında da kâğıda sarılı yarım dinar.
  • چار صد دینار بر گوشه‏ی طبق ** نیم دینار دگر اندر ورق‏
  • Hizmetçi gelip Şeyh’i ağırladı, o misli bulunmaz Şeyh’in önüne o tabağı koydu.
  • خادم آمد شیخ را اکرام کرد ** و آن طبق بنهاد پیش شیخ فرد
  • Tabağın üstünden örtü kaldırılınca halk Şeyh’in kerametini gördü. 430
  • چون طبق را از غطا واکرد رو ** خلق دیدند آن کرامت را از او
  • Hepsinden de feryat yüceldi: "Ey şeyhlerin de başı, şahların da, bu neydi?
  • آه و افغان از همه برخاست زود ** کای سر شیخان و شاهان این چه بود
  • Bu ne sır, bu ne sultanlık? Ey sır sahiplerinin efendisi!
  • این چه سر است این چه سلطانی است باز ** ای خداوند خداوندان راز