English    Türkçe    فارسی   

2
784-793

  • Onun yüzünden bu güzel dünya sana dar geliyor. Onun yüzünden Allah ile de savaşıyorsun, halkla da.
  • از وی این دنیای خوش بر تست تنگ ** از پی او با حق و با خلق جنگ‏
  • Nefsini öldürürsen özür serdetmeden kurtulursun, ülkede hiçbir düşmanın olmaz. 785
  • نفس کشتی باز رستی ز اعتذار ** کس ترا دشمن نماند در دیار
  • Bir kimse peygamberlerle velileri düşünüp sözümüzden şüpheye düşer.
  • گر شکال آرد کسی بر گفت ما ** از برای انبیا و اولیا
  • “Peygamberlerin nefisleri helâk olmamış mıydı? Onların neden düşmanları vardı, onlara niye haset ediyorlardı?” derse,
  • کانبیا را نه که نفس کشته بود ** پس چراشان دشمنان بود و حسود
  • Ey doğru söz arayan, kulağını aç! Bu şüpheye, bu tereddüde vereceğimiz cevap şu:
  • گوش کن تو ای طلب‏کار صواب ** بشنو این اشکال و شبهت را جواب‏
  • O münkirler, kendilerinin düşmanlarıydı; onlar kendilerini yaralıyorlardı.
  • دشمن خود بوده‏اند آن منکران ** زخم بر خود می‏زدند ایشان چنان‏
  • Düşman, ona derler ki cana kastetsin. Kendi kendisine can çekişene düşman demezler. 790
  • دشمن آن باشد که قصد جان کند ** دشمن آن نبود که خود جان می‏کند
  • Yarasacağız, güneşin düşmanı değildir, hicaba girmiş, kendi kendisine düşman olmuştur.
  • نیست خفاشک عدوی آفتاب ** او عدوی خویش آمد در حجاب‏
  • Güneşin ziyası onu öldürür; fakat güneş, yarasanın zahmetini hiç çeker mi, yarasa güneşe bir kötülükte bulunabilir mi?
  • تابش خورشید او را می‏کشد ** رنج او خورشید هرگز کی کشد
  • Düşman, ona derler ki ondan bir azap, bir eziyet gelsin; kabiliyeti olan taşın güneş tesiriyle lâl olmasına mümanaat etsin!
  • دشمن آن باشد کز او آید عذاب ** مانع آید لعل را از آفتاب‏