English    Türkçe    فارسی   

3
4521-4530

  • Hani onun huyları değişmişti, hani o Allah huylarıyla huylanmıştı da neşesi ne bu zindanın lezzetlerindendi, ne bu zindandan kurtulduğundan.
  • چونک او مبدل شدست و شادیش ** نیست زین زندان و زین آزادیش
  • Pekâlâ ya neden düşmanlarının kahroluşundan neşeleniyor, neden bu fetihten bu zaferden gururlanıyor?
  • پس به قهر دشمنان چون شاد شد ** چون ازین فتح و ظفر پر باد شد
  • Erkek aslanlara kolayca üstün geldi, muzaffer oldu diye neşelenmekte.
  • شاد شد جانش که بر شیران نر ** یافت آسان نصرت و دست و ظفر
  • Gayri anladık ki o da hür değil… Dünyadan başka hiçbir şeyle memnun değil, başka bir şeyden gönlü şad olmuyor?
  • پس بدانستیم کو آزاد نیست ** جز به دنیا دلخوش و دلشاد نیست
  • Yoksa nasıl gülebilir ki? O dünya ehli, iyiye de merhamet eder, kötüye de... İyiyi de esirger, kötüyü de” 4525
  • ورنه چون خندد که اهل آن جهان ** بر بد و نیک‌اند مشفق مهربان
  • Esirler, birbirleriyle bunu konuşuyor, birbirlerine bunu fısıldıyorlardı.
  • این بمنگیدند در زیر زبان ** آن اسیران با هم اندر بحث آن
  • Memur duymasın, duyarsa o padişaha söyler, sözlerimiz kulağına gider diye fısıltıyla konuşuyorlardı.
  • تا موکل نشنود بر ما جهد ** خود سخن در گوش آن سلطان برد
  • Peygamber aleyhisselâm’ın onların kınamalarını dırıltılarını duyması
  • آگاه شدن پیغامبر علیه السلام از طعن ایشان بر شماتت او
  • Memur, o sözü duymadı ama Allah bilgisine sahip olan Peygamber’in kulağına vardı.
  • گرچه نشنید آن موکل آن سخن ** رفت در گوشی که آن بد من لدن
  • Yusuf’un gömleğini alıp götüren, gömleğin kokusunu duymadı da Yakup duydu.
  • بوی پیراهان یوسف را ندید ** آنک حافظ بود و یعقوبش کشید
  • Şeytanlar, gökyüzünün çevresinde döner, dolaşırlar da yine Levh-i Mahvuz’daki gayp sırlarını duyamazlar. 4530
  • آن شیاطین بر عنان آسمان ** نشنوند آن سر لوح غیب‌دان