- O tarafa dönün, pencereden iyice bir bakın dediler.
- کای عوانان باز گردید آن طرف ** نیک نیکو بنگرید اندر غرف
- Musa’yı suya at diye anasına vahiy gelmesi
- وحی آمدن به مادر موسی کی موسی را در آب افکن
- Musa’nın anasına yine “Çocuğunu suya at, saçını, başını yolma, ümitlen,
- باز وحی آمد که در آبش فکن ** روی در اومید دار و مو مکن
- İtimat et, onu Nil’e at… Ben, onu yüzü ak olarak sana kavuştururum” diye vahiy geldi. 960
- در فکن در نیلش و کن اعتماد ** من ترا با وی رسانم رو سپید
- Bu sözün sonu gelmez ki. Firavunun bütün hileleri, yakasına, paçasına dolaşmaktaydı.
- این سخن پایان ندارد مکرهاش ** جمله میپیچید هم در ساق و پاش
- O, dışarıda yüz binlerce çocuk öldürüyordu; Musa ise evinin içinde başköşede yetişmekteydi.
- صد هزاران طفل میکشت او برون ** موسی اندر صدر خانه در درون
- O uzağı gören kör Firavun, hilelere sapıp deliliğinden nerede yeni doğmuş bir çocuk varsa öldürtmekteydi.
- از جنون میکشت هر جا بد جنین ** از حیل آن کورچشم دوربین
- İnatçı Firavunun hilesi ejderha idi, bütün âlem padişahlarının hilelerini yutmuştu.
- اژدها بد مکر فرعون عنود ** مکر شاهان جهان را خورده بود
- Fakat ondan daha Firavun birisi zuhur etti. Onu da yuttu, hilesini de! 965
- لیک ازو فرعونتر آمد پدید ** هم ورا هم مکر او را در کشید
- O bir ejderha idi, asâ da bir ejderha oldu. Bu, onu Allah tevfikiyle sömürüp yutuverdi!
- اژدها بود و عصا شد اژدها ** این بخورد آن را به توفیق خدا
- El üstünde el var… Nereye kadar bu. Ta son erişilecek menzile, ta Allah’a kadar!
- دست شد بالای دست این تا کجا ** تا بیزدان که الیه المنتهی