English    Türkçe    فارسی   

3
958-967

  • O tarafa dönün, pencereden iyice bir bakın dediler.
  • کای عوانان باز گردید آن طرف ** نیک نیکو بنگرید اندر غرف
  • Musa’yı suya at diye anasına vahiy gelmesi
  • وحی آمدن به مادر موسی کی موسی را در آب افکن
  • Musa’nın anasına yine “Çocuğunu suya at, saçını, başını yolma, ümitlen,
  • باز وحی آمد که در آبش فکن ** روی در اومید دار و مو مکن
  • İtimat et, onu Nil’e at… Ben, onu yüzü ak olarak sana kavuştururum” diye vahiy geldi. 960
  • در فکن در نیلش و کن اعتماد ** من ترا با وی رسانم رو سپید
  • Bu sözün sonu gelmez ki. Firavunun bütün hileleri, yakasına, paçasına dolaşmaktaydı.
  • این سخن پایان ندارد مکرهاش ** جمله می‌پیچید هم در ساق و پاش
  • O, dışarıda yüz binlerce çocuk öldürüyordu; Musa ise evinin içinde başköşede yetişmekteydi.
  • صد هزاران طفل می‌کشت او برون ** موسی اندر صدر خانه در درون
  • O uzağı gören kör Firavun, hilelere sapıp deliliğinden nerede yeni doğmuş bir çocuk varsa öldürtmekteydi.
  • از جنون می‌کشت هر جا بد جنین ** از حیل آن کورچشم دوربین
  • İnatçı Firavunun hilesi ejderha idi, bütün âlem padişahlarının hilelerini yutmuştu.
  • اژدها بد مکر فرعون عنود ** مکر شاهان جهان را خورده بود
  • Fakat ondan daha Firavun birisi zuhur etti. Onu da yuttu, hilesini de! 965
  • لیک ازو فرعون‌تر آمد پدید ** هم ورا هم مکر او را در کشید
  • O bir ejderha idi, asâ da bir ejderha oldu. Bu, onu Allah tevfikiyle sömürüp yutuverdi!
  • اژدها بود و عصا شد اژدها ** این بخورد آن را به توفیق خدا
  • El üstünde el var… Nereye kadar bu. Ta son erişilecek menzile, ta Allah’a kadar!
  • دست شد بالای دست این تا کجا ** تا بیزدان که الیه المنتهی