English    Türkçe    فارسی   

3
908-932

  • İmran “Hayrola. Bu ne feryat, bu ne hâl? Bu yomsuz yıl, kötü alâmetler mi gösteriyor yoksa?” dedi.
  • گفت خیرست این چه آشوبست و حال ** بد نشانی می‌دهد منحوس سال
  • Özürler serdederek dediler ki: “Emîr Allah’ın kaza ve kaderi bizi esir etti.
  • عذر آوردند و گفتند ای امیر ** کرد ما را دست تقدیرش اسیر
  • Her çareye başvurduk, fakat padişahın devleti karardı, düşmanı dünyaya geldi, galip oldu. 910
  • این همه کردیم و دولت تیره شد ** دشمن شه هست گشت و چیره شد
  • Geceleyin gökyüzünde o çocuğun yıldızı göründü, bizi kör etti.
  • شب ستاره‌ی آن پسر آمد عیان ** کوری ما بر جبین آسمان
  • O Peygamber’in yıldızı gökte yüceldi, biz de ağlamaya, yıldızlar gibi gözyaşları dökmeye başladık.”
  • زد ستاره‌ی آن پیمبر بر سما ** ما ستاره‌بار گشتیم از بکا
  • İmran, içinden sevindi, fakat zahiren “Eyvahlar olsun!” diye elini başına vurup,
  • با دل خوش شاد عمران وز نفاق ** دست بر سر می‌بزد کاه الفراق
  • Kızgın suratı asık bir halde deliller gibi akılsız.
  • کرد عمران خویش پر خشم و ترش ** رفت چون دیوانگان بی عقل و هش
  • Ve güya kendini bilmez bir halde müneccimlerin üstüne yürüyüp onlara bir hayli ağır sözler söyledi. 915
  • خویشتن را اعجمی کرد و براند ** گفته‌های بس خشن بر جمع خواند
  • Kendini meyus ve mahzun göstererek sevincini gizliyor, onlara oyun oynuyordu.
  • خویشتن را ترش و غمگین ساخت او ** نردهای بازگونه باخت او
  • “Padişahımızı aldattınız, hıyanetten, tamahtan vazgeçmediniz.
  • گفتشان شاه مرا بفریفتید ** از خیانت وز طمع نشکیفتید
  • Onu bu meydana kadar sürükleyip yüzünün suyunu döktünüz, şerefini hiçe saydınız.
  • سوی میدان شاه را انگیختید ** آب روی شاه ما را ریختید
  • Ellerinizi, göğüslerinize koyup padişahı dertlerden kurtaracağız diye vaatlerde bulundunuz” dedi.
  • دست بر سینه زدیت اندر ضمان ** شاه را ما فارغ آریم از غمان
  • Padişah da bunu duyunca “Hainler, dedi, ben de sizi asayım da görün. 920
  • شاه هم بشنید و گفت ای خاینان ** من بر آویزم شما را بی امان
  • Kendimizi gülünç hallere soktuk, düşmanlara mallar ihsan edip ziyana girdik.
  • خویش را در مضحکه انداختم ** مالها با دشمنان در باختم
  • Bu gece bütün İsrailoğulları, karılarından uzak kaldılar diye,
  • تا که امشب جمله اسرائیلیان ** دور ماندند از ملاقات زنان
  • Mal da gitti, şeref de. İşe gelince hiçbir şey olmadı. Bu mudur iyi adamların muaveneti, bu mudur iyi kişinin yapacakları iş?
  • مال رفت و آب رو و کار خام ** این بود یاری و افعال کرام
  • Yıllardır paralar, libaslar alıyor, ülkelerin servetini rahatça yiyip duruyorsunuz.
  • سالها ادرار و خلعت می‌برید ** مملکتها را مسلم می‌خورید
  • Bu mu sizin tedbiriniz, bu mu nücum bilginiz? Siz besbedava lokma yiyen hilekâr ve şom kişilersiniz. 925
  • رایتان این بود و فرهنگ و نجوم ** طبل‌خوارانید و مکارید و شوم
  • Sizi öldürür, parçalatır, ateşlere atar, burunlarınızı, kulaklarınızı, dudaklarınızı kestirir…
  • من شما را بر درم و آتش زنم ** بینی و گوش و لبانتان بر کنم
  • Sizi ateşe odun yapar, yiyip içtiklerinizi fitil fitil burnunuzdan getiririm.”
  • من شما را هیزم آتش کنم ** عیش رفته بر شما ناخوش کنم
  • Müneccimler, secde edip “Padişahım, Şeytan bu sefer bize galebe etti.
  • سجده کردند و بگفتند ای خدیو ** گر یکی کرت ز ما چربید دیو
  • Fakat yılardır nice belâlar defettik. Yaptıklarımıza vehim bile hayran olmakta.
  • سالها دفع بلاها کرده‌ایم ** وهم حیران زانچ ماها کرده‌ایم
  • Bu sefer tedbirimiz, hiçe çıktı. O Peygamber’in anası gebe kaldı, o, ana rahmine düştü. 930
  • فوت شد از ما و حملش شد پدید ** نطفه‌اش جست و رحم اندر خزید
  • Düştü ama padişahım, suçumuzu, affettirmek için biz de doğum gününe dikkat ederiz.
  • لیک استغفار این روز ولاد ** ما نگه داریم ای شاه و قباد
  • Bu fırsatı da kaçırmamak, kaza ve kaderin zuhuruna mâni olmak için doğacağı günü hesaplayacak, gözleyeceğiz.
  • روز میلادش رصد بندیم ما ** تا نگردد فوت و نجهد این قضا