English    Türkçe    فارسی   

6
515-539

  • O çölü yalnız olarak aşıncaya kadar kaç sopa fazla yer, kaç kere fazla nodullanır. 515
  • چند سیخ و چند چوب افزون خورد  ** تا که تنها آن بیابان را برد 
  • O eşek sana der ki: Eşek değilsen yola böyle yalnız düşme. Sen de bu öğüdü iyi dinle.
  • مر ترا می‌گوید آن خر خوش شنو  ** گر نه‌ای خر هم‌چنین تنها مرو 
  • Yolu gözeterek tenhaca ve güzel güzel giden, şüphe yok ki dostlarla daha güzel gider.
  • آنک تنها خوش رود اندر رصد  ** با رفیقان بی‌گمان خوشتر رود 
  • Her peygamber, bu düz yolda mucize gösterdi, yoldaşları aradı.
  • هر نبیی اندرین راه درست  ** معجزه بنمود و همراهان بجست 
  • Duvarların yardımı olmasa evler, ambarlar nereden meydana gelirdi?
  • گر نباشد یاری دیوارها  ** کی برآید خانه و انبارها 
  • Her duvar, birbirinden ayrı olsa tavan, havada nasıl olur da direksiz, dayanaksız durur. 520
  • هر یکی دیوار اگر باشد جدا  ** سقف چون باشد معلق در هوا 
  • Kâtibin, kalemin yardımı olmasa kâğıt üstüne yazı mı yazılır, sayı mı dökülür?
  • گر نباشد یاری حبر و قلم  ** کی فتد بر روی کاغذها رقم 
  • Bir kişi kamışları yere döşese, fakat örüp hasır yapmasa nasıl durur? Bir yel geldi mi alır, uçuruverir.
  • این حصیری که کسی می‌گسترد  ** گر نپیوندد به هم بادش برد 
  • Allah, her cinsi eş yarattı, sonuçlar da topluluktan meydana geldi.
  • حق ز هر جنسی چو زوجین آفرید  ** پس نتایج شد ز جمعیت پدید 
  • Hâsılı adam söyledi, kuş söyledi... bahisleri uzadı gitti.
  • او بگفت و او بگفت از اهتزاز  ** بحثشان شد اندرین معنی دراز 
  • Mesnevi’yi kısa ve gönlün istediği bir şekilde düz. Macerayı özlü ve kısa anlat. 525
  • مثنوی را چابک و دلخواه کن  ** ماجرا را موجز و کوتاه کن 
  • Ondan sonra kuş dedi ki: Bu buğdaylar kimin? Adam, vasisi olmayan bir yetimin emaneti.
  • بعد از آن گفتش که گندم آن کیست  ** گفت امانت از یتیم بی وصیست 
  • Beni emin bildikleri için emanet ettiler, yetim malı dedi.
  • مال ایتام است امانت پیش من  ** زانک پندارند ما را متمن 
  • Kuş dedi ki: Ben pek açım. Şu anda bana leş bile helâl.
  • گفت من مضطرم و مجروح‌حال  ** هست مردار این زمان بر من حلال 
  • Müsaade et de ey emniyetli, zâhit ve muhterem zat, şu buğdaydan yiyeyim.
  • هین به دستوری ازین گندم خورم  ** ای امین و پارسا و محترم 
  • Adam, zaruret hakkında fetva veren de sensin. Fakat zaruretin, ihtiyacın yok da yersen suçlu olursun. 530
  • گفت مفتی ضرورت هم توی  ** بی‌ضرورت گر خوری مجرم شوی 
  • Hattâ zaruretin varsa bile çekinmek daha iyi. Fakat mademki yiyeceksin, parasını ver bari dedi.
  • ور ضرورت هست هم پرهیز به  ** ور خوری باری ضمان آن بده 
  • Kuş, o anda tamamiyle kendisinden geçmişti. Atı, yularını elinden almıştı.
  • مرغ پس در خود فرو رفت آن زمان  ** توسنش سر بستد از جذب عنان 
  • Buğdayları yedi ama tuzakta kala kaldı. Nice Yâsin okudu,nice En’am okudu.
  • چون بخورد آن گندم اندر فخ بماند  ** چند او یاسین و الانعام خواند 
  • Âciz kaldıktan sonra ister acıklan, ister ah et. Bu kara duman, o hale düşmeden gerekti.
  • بعد در ماندن چه افسوس و چه آه  ** پیش از آن بایست این دود سیاه 
  • Hırs ve heves, insanı harekete getirdi mi o zaman ey feryadıma yetişen, medet de. 535
  • آن زمان که حرص جنبید و هوس  ** آن زمان می‌گو کای فریادرس 
  • Çünkü bu feryat, Basra harap olmadan edilen feryattır. Belki bu sınıklık yüzünden Basra kurtulur.
  • کان زمان پیش از خرابی بصره است  ** بوک بصره وا رهد هم زان شکست 
  • Ey ağlayan dövünen, bana Basra’yla Musul yıkılmadan ağla, dövün!
  • ابک لی یا باکیی یا ثاکلی  ** قبل هدم البصرة و الموصل 
  • Ölümden evvel feryat et, başına topraklar saç. Ölümden sonraysa ağlama, dayan.
  • نح علی قبل موتی واغتفر  ** لا تنح لی بعد موتی واصطبر 
  • Ben felâkete düşmeden, helâk olmadan ağla bana, felâket tufanından sonraysa ağlamayı bırak.
  • ابک لی قبل ثبوری فی‌النوی  ** بعد طوفان النوی خل البکا