English    Türkçe    فارسی   

4
3543-3592

  • Fakat ağaçtan inersen derhal âlemi gül yüzlü dilberlerle, dadılarla, tayalarla dolu görürsün!
  • چون فرود آیی ببینی رایگان ** یک جهان پر گل‌رخان و دایگان
  • Kötü karının, kocasına o görünen kötü hayaller, armut ağacının üstünden adamın gözüne öyle görünür.. aşağıya in de hayaller gitsin demesi. Birisi, o adamın gördüğü hayal değildi ki derse şu cevabı veririz: Bu misaldir, mesel değil. Misalin bu kadar oluşu da kâfi. Eğer armut ağacına çıkmasaydı ister hayal olsun, ister hakikat gördüklerini görmeyecekti ya!
  • حکایت آن زن پلیدکار کی شوهر را گفت کی آن خیالات از سر امرودبن می‌نماید ترا کی چنینها نماید چشم آدمی را سر آن امرودبن از سر امرودبن فرود آی تا آن خیالها برود و اگر کسی گوید کی آنچ آن مرد می‌دید خیال نبود و جواب این مثالیست نه مثل در مثال همین قدر بس بود کی اگر بر سر امرودبن نرفتی هرگز آنها ندیدی خواه خیال خواه حقیقت
  • Bir kadın oynaşı ile aptal kocasının gözü önünde sevişip buluşmak istiyordu.
  • آن زنی می‌خواست تا با مول خود ** بر زند در پیش شوی گول خود
  • Kocasına a iyi talihli kişi, ağaca çıkıp meyve toplamak istiyorum dedi. 3545
  • پس به شوهر گفت زن کای نیکبخت ** من برآیم میوه چیدن بر درخت
  • Ağaca çıkınca kocasına baktı ağlamaya başladı.
  • چون برآمد بر درخت آن زن گریست ** چون ز بالا سوی شوهر بنگریست
  • Dedi ki: A merdut ahlâksız... üstündeki lûti kim?
  • گفت شوهر را کای مابون رد ** کیست آن لوطی که بر تو می‌فتد
  • Karı gibi onun altına yatmışsın... meğerse sen ne ibneymişsin!
  • تو به زیر او چو زن بغنوده‌ای ** ای فلان تو خود مخنث بوده‌ای
  • Kocası senin başın döndü galiba... çünkü burada benden başka kimse yok dedi.
  • گفت شوهر نه سرت گویی بگشت ** ورنه اینجا نیست غیر من به دشت
  • Kadın o üstüne binen kalpaklı herif kim, söyle hele diye birkaç kere daha sordu, söylendi. 3550
  • زن مکرر کرد که آن با برطله ** کیست بر پشتت فرو خفته هله
  • Adam,a kadın ağaçtan in; başın döndü; adam akıllı bunadın sen dedi.
  • گفت ای زن هین فرود آ از درخت ** که سرت گشت و خرف گشتی تو سخت
  • Kadın, ağaçtan indi; kocası ağaca çıktı. Kadın da oynaşını göğsüne çekti.
  • چون فرود آمد بر آمد شوهرش ** زن کشید آن مول را اندر برش
  • Kocası bağırdı: A orospu maymun gibi üstüne çıkan o adam kim?
  • گفت شوهر کیست آن ای روسپی ** که به بالای تو آمد چون کپی
  • Kadın burada benden başka kimse yok ki dedi... kendine gel, senin başın döndü galiba, saçmalama.
  • گفت زن نه نیست اینجا غیر من ** هین سرت برگشته شد هرزه متن
  • Adam, bu sözü birkaç kere söylediyse de kadın, "Bu armut ağacından olacak! 3555
  • او مکرر کرد بر زن آن سخن ** گفت زن این هست از امرودبن
  • Ben de armut ağacının üstündeyken öyle şeyler gördüm be hey kaltaban!
  • از سر امرودبن من هم‌چنان ** کژ همی دیدم که تو ای قلتبان
  • Aşağıya inde bak... benden başka kimse yok, bütün bu hayaller armut ağacından!
  • هین فرود آ تا ببینی هیچ نیست ** این همه تخییل از امروبنیست
  • Şaka ve lâtife bir şey belletmeye yarar... onu ciddi gibi dinle; görünüşte lâtife oluşuna kapılma!
  • هزل تعلیمست آن را جد شنو ** تو مشو بر ظاهر هزلش گرو
  • Her ciddi şey, maskaralara göre maskaralık, şakadır... fakat akıllara göre de lâtifeler, ciddidir.
  • هر جدی هزلست پیش هازلان ** هزلها جدست پیش عاقلان
  • Aklı kıt olanlar armut ağacı ararlar... fakat bu armut ağacından o armut ağacına uzun bir yol var! 3560
  • کاهلان امرودبن جویند لیک ** تا بدان امرودبن راهیست نیک
  • Armut ağacından inde yürümeye koyul... senin gözün de kamaşmış yüzün de!
  • نقل کن ز امرودبن که اکنون برو ** گشته‌ای تو خیره‌چشم و خیره‌رو
  • Bu ağaç, benliktir... evvelki varlıktır. İnsan, bu varlıkla kaldıkça gözü şaşı olur, olmayacak şeyler görür.
  • این منی و هستی اول بود ** که برو دیده کژ و احول بود
  • Fakat armut ağacından indin mi düşüncede de bir eğrilik, sapıklık kalmaz, gözde de sözde de!
  • چون فرود آیی ازین امرودبن ** کژ نماند فکرت و چشم و سخن
  • O vakit bu ağacı,dalları yedinci kat göğe kadar yücelmiş büyük bir devlet ağacı olmuş görürsün.
  • یک درخت بخت بینی گشته این ** شاخ او بر آسمان هفتمین
  • Aşağı indin de ondan ayrıldın mı Allah, rahmetiyle o ağacı değiştirir. 3565
  • چون فرود آیی ازو گردی جدا ** مبدلش گرداند از رحمت خدا
  • Bu aşağıya inme, bu tevazu yüzünden Allah gözüne doğru bir görüş kabiliyeti verir.
  • زین تواضع که فرود آیی خدا ** راست بینی بخشد آن چشم ترا
  • Doğru görüş kolay ve bedava olsaydı Mustafa Allahdan bu görüşü diler miydi?
  • راست بینی گر بدی آسان و زب ** مصطفی کی خواستی آن را ز رب
  • Dedi ki: "Yarabbi, yukarıda olsun, aşağıda olsun, her cüzü bana olduğu gibi göster!"
  • گفت بنما جزو جزو از فوق و پست ** آنچنان که پیش تو آن جزو هست
  • Aşağıya indikten sonra yine o ağaca çık... çünkü artık o ağaç, "OL" emriyle değişmiş yeşermiştir.
  • بعد از آن بر رو بر آن امرودبن ** که مبدل گشت و سبز از امر کن
  • Musa'nın ağacına dönmüştür bu ağaç! Pılını pırtını Musa'nın bulunduğu yere çekersen görürüsün ki, 3570
  • چون درخت موسوی شد این درخت ** چون سوی موسی کشانیدی تو رخت
  • Bu ağacı ateş yeşertir, neşeli bir hale kor... dalı, "Şüphe yok ben Allahyım der durur!"
  • آتش او را سبز و خرم می‌کند ** شاخ او انی انا الله می‌زند
  • Gölgesinde bütün hacetler reva olur... işte ilâhî kimya böyledir.
  • زیر ظلش جمله حاجاتت روا ** این چنین باشد الهی کیمیا
  • Artık o benlik, o varlık helâl olur sana... çünkü onda ululuk ıssı Allahnın sıfatlarını görürüsün!
  • آن منی و هستیت باشد حلال ** که درو بینی صفات ذوالجلال
  • Eğri ağaç doğrulur, Allah'ı gösterir... "Kökü yerdedir dalları budakları gökte!"
  • شد درخت کژ مقوم حق‌نما ** اصله ثابت و فرعه فی‌السما
  • باقی قصه‌ی موسی علیه‌السلام
  • O ağaca, yani Hz. Musa’ya: “Eğriliği bırak, doğru ol!” diye, mühim bir vahiy gelmiştir. (T.M.) 3575
  • که آمدش پیغام از وحی مهم ** که کژی بگذار اکنون فاستقم
  • Bu beden ağacı, Musa’nın asası gibidir. Musa’ya, “Onu elinden at” diye, emir gelmiştir. (T.M.)
  • این درخت تن عصای موسیست ** که امرش آمد که بیندازش ز دست
  • تا ببینی خیر او و شر او ** بعد از آن بر گیر او را ز امر هو
  • Hz. Musa, onu yere atmadan evvel asa, değnekten başka bir şey değildi. Fakat Hz. Musa, onu emr-i ilahî ile tekrar eline alınca, iyileşti. (T.M.)
  • پیش از افکندن نبود او غیر چوب ** چون به امرش بر گرفتی گشت خوب
  • O asa, evvelce, koyunlara ağaçlardan yaprak çırpmak için kullanılırdı. Musa’nın elinde, Firavun’u ve tebaasını acze düşüren bir mucize oldu. (T.M.)
  • اول او بد برگ‌افشان بره را ** گشت معجز آن گروه غره را
  • Firavun’a uyanların başına hakim kesildi, sularını kana tebdil etti. Ellerini başlarına vurmaya mecbur etti. (T.M.) 3580
  • گشت حاکم بر سر فرعونیان ** آبشان خون کرد و کف بر سر زنان
  • Ekinlerini çekirgeler yedikleri için, tarlalarının mahsulü, kıtlık ile ölüm oldu. (T.M.)
  • از مزارعشان برآمد قحط و مرگ ** از ملخهایی که می‌خوردند برگ
  • Nihayet, onların akıbetine nazar eden ve imana gelmeyeceklerini anlayan Hz. Musa’dan, bila ihtiyar bir dua sadır oldu. (T.M.)
  • تا بر آمد بی‌خود از موسی دعا ** چون نظر افتادش اندر منتها
  • Bu cemaat doğrulmayacak olduktan sonra, bu kadar çalışmak ve mucizeler göstermek ne içindir? (T.M.)
  • کین همه اعجاز و کوشیدن چراست ** چون نخواهند این جماعت گشت راست
  • Allah’tan emir geldi ki: “Nuh Peygambere tabiî ol da, işin sonunu görmeyi bırak!” (T.M.)
  • امر آمد که اتباع نوح کن ** ترک پایان‌بینی مشروح کن
  • İşin sonunu, görmezlikten ve bilmezlikten gel! “Allah’ın emirlerini tebliğ eyle!” emri vardır. O emir, boşuna değildir. (T.M.) 3585
  • زان تغافل کن چو داعی رهی ** امر بلغ هست نبود آن تهی
  • Israrının bir hikmeti, onların inatlarının aşikâr olmasıdır. (T.M.)
  • کمترین حکمت کزین الحاح تو ** جلوه گردد آن لجاج و آن عتو
  • Böylece, hidayet ve dalaletin Hakk’tan olduğu, açıkça fark edilip herkesçe bilinir. (T.M.)
  • تا که ره بنمودن و اضلال حق ** فاش گردد بر همه اهل و فرق
  • Çünkü varlıktan maksat, Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının zuhura gelmesidir. İnsanları, nasihatle ve azdırmakla imtihan gerek! (T.M.)
  • چونک مقصود از وجود اظهار بود ** بایدش از پند و اغوا آزمود
  • Şeytan azdırmaya uğraşır, şeyh ise, doğru yola getirmeye çalışır. (T.M.)
  • دیو الحاح غوایت می‌کند ** شیخ‌الحاح هدایت می‌کند
  • Musibetler üst üste gelip, hüzün ve keder verdi. Nil nehri de, Kıptiler için tamamıyla kandan ibaret oldu. (T.M.) 3590
  • چون پیاپی گشت آن امر شجون ** نیل می‌آمد سراسر جمله خون
  • Nihayet, Firavun, bizzat Musa Aleyhisselamın huzurunda eğilip yalvardı. (T.M.)
  • تا بنفس خویش فرعون آمدش ** لابه می‌کردش دو تا گشته قدش
  • Ey Sultan! Söz söyleyecek yüzümüz yoksa da, bizim yaptıklarımızı, sen bize yapma! (T.M.)
  • کانچ ما کردیم ای سلطان مکن ** نیست ما را روی ایراد سخن