English    Türkçe    فارسی   

6
565-614

  • Yoklukta ne liyakat vardı ki sen ona bunca lûtuf kapılarını açtın. 565
  • مر عدم را خود چه استحقاق بود  ** که برو لطفت چنین درها گشود 
  • Uyuz bir toprağı, kerem ettin de insan haline getirdin; yenine, yakasına duygu nurlarından on inci doldurdun.
  • خاک گرگین را کرم آسیب کرد  ** ده گهر از نور حس در جیب کرد 
  • Ölü bir meni, bu beş zâhiri, beş bâtıni duyguyla adam haline geldi.
  • پنج حس ظاهر و پنج نهان  ** که بشر شد نطفه‌ی مرده از آن 
  • Ey yüce nur, senin tevfikın olmadıkça tövbe nedir ki? Tövbenin bıyığına gülmeli.
  • توبه بی توفیقت ای نور بلند  ** چیست جز بر ریش توبه ریش‌خند 
  • Dilersen, tövbenin bıyıklarını bir bir yolarsın. Tövbe, bir gölgedir, sense aydın bir ay.
  • سبلتان توبه یک یک بر کنی  ** توبه سایه‌ست و تو ماه روشنی 
  • Ey yüzünden dükkânım, durağım yıkılmış olan dilber, kalbimi sıkmaktasın, nasıl feryat etmeyeyim? 570
  • ای ز تو ویران دکان و منزلم  ** چون ننالم چون بیفشاری دلم 
  • Senden nasıl kaçabilirim ki sensiz bir diri bile yoktur. Senin Allahlığın olmadıkça kulun varlığı olamaz.
  • چون گریزم زانک بی تو زنده نیست  ** بی خداوندیت بود بنده نیست 
  • Ey canların aslı, canımı al benim. Sensiz bu candan usandım artık.
  • جان من بستان تو ای جان را اصول  ** زانک بی‌تو گشته‌ام از جان ملول 
  • Deliliğe âşığım, akıllılığa, usluluğa doydum.
  • عاشقم من بر فن دیوانگی  ** سیرم از فرهنگی و فرزانگی 
  • Utancımı yırttım, paraladım mı hiç olmazsa sırrımı açık söylerim. Ne zamana dek bu sabır, ne zamana dek bu mihnet ve titreyiş?
  • چون بدرد شرم گویم راز فاش  ** چند ازین صبر و زحیر و ارتعاش 
  • Saçak gibi âr ve hayâ altında gizlendim kaldım. Birdenbire şu yorganın altından bir sıçrayayım. 575
  • در حیا پنهان شدم هم‌چون سجاف  ** ناگهان بجهم ازین زیر لحاف 
  • Yoldaşlar, sevgili, yolları bağladı. Biz topal ceylânlarız, o avlanan bir aslan.
  • ای رفیقان راهها را بست یار  ** آهوی لنگیم و او شیر شکار 
  • Ona teslim olmak, emrine boyun eğmekten başka, böyle bir kan döken erkek aslana karşı ne çaremiz var?
  • جز که تسلیم و رضا کو چاره‌ای  ** در کف شیر نری خون‌خواره‌ای 
  • O, güneş gibi ne uyumakta, ne bir şey yemekte. Ruhları da uyutmamakta,ruhlara da bir şey yedirmemekte.
  • او ندارد خواب و خور چون آفتاب  ** روحها را می‌کند بی‌خورد و خواب 
  • Gel demekte, ya ben ol, ya benim huyumla huylan da sana tecelli edeyim, yüzümü gör.
  • که بیا من باش یا هم‌خوی من  ** تا ببینی در تجلی روی من 
  • Görmediysen neden böyle çıldırdın... Topraktan neden dirilmeyi istiyorsun? 580
  • ور ندیدی چون چنین شیدا شدی  ** خاک بودی طالب احیا شدی 
  • Mekânsızlık mekânından sana ot vermeseydi can gözün, o tarafa dikilir kalır mıydı hiç?
  • گر ز بی‌سویت ندادست او علف  ** چشم جانت چون بماندست آن طرف 
  • Kedi, delikten rızıklanır da onun için delik başında bekler durur.
  • گربه بر سوراخ زان شد معتکف  ** که از آن سوراخ او شد معتلف 
  • Başka bir kedi de damlarda gezinir.Çünkü kuş avlar, onunla rızıklanır.
  • گربه‌ی دیگر همی‌گردد به بام  ** کز شکار مرغ یابید او طعام 
  • Birisi çulhacılığı kıble edinmiştir, öbürü kaftan parası için padişaha bekçilik yapar.
  • آن یکی را قبله شد جولاهگی  ** وآن یکی حارس برای جامگی 
  • Bir başkası da işsiz güçsüzdür, yüzünü mekânsızlık yurduna tutmuştur. Çünkü onun can gıdasını da oradan sen vermedesin. 585
  • وان یکی بی‌کار و رو در لامکان  ** که از آن سو دادیش تو قوت جان 
  • İradesini Allah’ya verenin işi iştir. O, Allah işi için her işten kesilmiştir.
  • کار او دارد که حق را شد مرید  ** بهر کار او ز هر کاری برید 
  • Başkaları şu birkaç gün içinde ta göç gecesine kadar çocuklar gibi oyuna dalıp giderler.
  • دیگران چون کودکان این روز چند  ** تا شب ترحال بازی می‌کنند 
  • Uyuyan biri sıçrayıp uyandı mı vesveseler dadısı ona işveler yapar.
  • خوابناکی کو ز یقظت می‌جهد  ** دایه‌ی وسواس عشوه‌ش می‌دهد 
  • Hadi der canım yavrum uyu. Kimsenin seni uyandırmasına razı değiliz biz.
  • رو بخسپ ای جان که نگذاریم ما  ** که کسی از خواب بجهاند ترا 
  • Senin, kendi kendini uykudan çekip koparman lâzım... su sesini duyan susuz gibi hani. 590
  • هم تو خود را بر کنی از بیخ خواب  ** هم‌چو تشنه که شنود او بانک آب 
  • Ben, susuzların kulağına gelen bir su sesiyim. Yağmur gibi göklerden yağarım ben.
  • بانگ آبم من به گوش تشنگان  ** هم‌چو باران می‌رسم از آسمان 
  • Âşık, sıçra, şu ıstıraptan kurtul. Hem susuzluk, hem su sesini duymak, hem de uyku... Bu nasıl olur?
  • بر جه ای عاشق برآور اضطراب  ** بانگ آب و تشنه و آنگاه خواب 
  • Bir âşık,sevgilisinin verdiği söze uyup geleceği yere geldi,fakat gece uzadı,o da beklerken uykusu gelip daldı.Sevgilisi,va’idinde durdu, geldi.Fakat onu uyur görünce cebini cevizle doldurup gitti
  • حکایت آن عاشق کی شب بیامد بر امید وعده‌ی معشوق بدان وثاقی کی اشارت کرده بود و بعضی از شب منتظر ماند و خوابش بربود معشوق آمد بهر انجاز وعده او را خفته یافت جیبش پر جوز کرد و او را خفته گذاشت و بازگشت 
  • Eski zamanlarda bir âşık vardı, devrinde ahdinde duran bir âşıktı o.
  • عاشقی بودست در ایام پیش  ** پاسبان عهد اندر عهد خویش 
  • Yıllarca zaman ay yüzlü sevgilisine bağlanmış, padişahına âdeta esir olmuştu.
  • سالها در بند وصل ماه خود  ** شاهمات و مات شاهنشاه خود 
  • Arayan nihayet bulur. Kurtuluş, sabırdan doğar. 595
  • عاقبت جوینده یابنده بود  ** که فرج از صبر زاینده بود 
  • Sevgilisi bir gün, bu gece gel dedi, senin için ballar börekler yaptım.
  • گفت روزی یار او که امشب بیا  ** که بپختم از پی تو لوبیا 
  • Falan odada gece yarısına kadar bekle de geceleyin sen çağırmadan ben gelirim.
  • در فلان حجره نشین تا نیم‌شب  ** تا بیایم نیم‌شب من بی طلب 
  • Adam, kurban kesti, ekmekler dağıttı.Beklediği ay, toz altından çıkmış görünmüştü.
  • مرد قربان کرد و نانها بخش کرد  ** چون پدید آمد مهش از زیر گرد 
  • O hararetli âşık geceleyin, sevgilisinin vaadine ümitlenerek o odaya gelip oturdu.
  • شب در آن حجره نشست آن گرمدار  ** بر امید وعده‌ی آن یار غار 
  • Gece yarısı geçince va’dinde duran sevgilisi çıka geldi. 600
  • بعد نصف اللیل آمد یار او  ** صادق الوعدانه آن دلدار او 
  • Fakat âşığını uyuyor buldu. Yeninden bir parça kesti.
  • عاشق خود را فتاده خفته دید  ** اندکی از آستین او درید 
  • Sen çocuksun, bunlarla oynaya dur diye cebine de birkaç tane ceviz koydu.
  • گردگانی چندش اندر جیب کرد  ** که تو طفلی گیر این می‌باز نرد 
  • Âşık, geceleyin uykusundan sıçrayıp uyanınca yanı başında yenini, cebindede cevizleri gördü.
  • چون سحر از خواب عاشق بر جهید  ** آستین و گردگانها را بدید 
  • Dedi ki: Padişahımız, doğruluktan, vefadan ibaret. Bize ne geliyorsa bizden geliyor!
  • گفت شاه ما همه صدق و وفاست  ** آنچ بر ما می‌رسد آن هم ز ماست 
  • Ey uykusuz gönül, biz bundan eminiz. Çünkü bekçi gibi dam üstünde elimizde sopa beklemekteyiz. 605
  • ای دل بی‌خواب ما زین ایمنیم  ** چون حرس بر بام چوبک می‌زنیم 
  • Cevizlerimiz, bu değirmende kırıldı, derdimize ait ne söylesen azdır.
  • گردگان ما درین مطحن شکست  ** هر چه گوییم از غم خود اندکست 
  • Ey bizi kınayan, bu macerayı ne vakte dek dinleyip duracağız? Bundan böyle artık deliye az öğüt ver.
  • عاذلا چند این صلای ماجرا  ** پند کم ده بعد ازین دیوانه را 
  • Ben artık ayrılık işvesine ait sözleri duymak istemem. Bunu sınadım, ne vakte dek sınamaya devam edeceğim.
  • من نخواهم عشوه‌ی هجران شنود  ** آزمودم چند خواهم آزمود 
  • Bu yolda coşup köpürmekten, deli divane olmaktan başka ne varsa uzaklıktır, yabancılıktır.
  • هرچه غیر شورش و دیوانگیست  ** اندرین ره دوری و بیگانگیست 
  • Derhal kalk, ayağıma o zinciri vur.Çünkü ben, tedbir silsilesini yırttım gitti. 610
  • هین بنه بر پایم آن زنجیر را  ** که دریدم سلسله‌ی تدبیر را 
  • Fakat o devletli sevgilimin büklüm büklüm saçlarından başka iki yüz tane zincir getirsen kırarım.
  • غیر آن جعد نگار مقبلم  ** گر دو صد زنجیر آری بگسلم 
  • Kardeş aşk ve namus doğru bir şey değil. Ey âşık, âr ve hayâ kapısında durma.
  • عشق و ناموس ای برادر راست نیست  ** بر رد ناموس ای عاشق مه‌ایست 
  • Artık vakti geldi, soyunayım, sureti bırakayım da baştanbaşa can olayım.
  • وقت آن آمد که من عریان شوم  ** نقش بگذارم سراسر جان شوم 
  • Ey utancın, düşüncenin düşmanı gel! Ben âr ve hayâ perdesini yırttım.
  • ای عدو شرم و اندیشه بیا  ** که دریدم پرده‌ی شرم و حیا