تا ز زهر و از شکر در نگذری ** کی تو از گلزار وحدت بر بری
Zehirden de, şekerden de geçmedikçe vahdet bahçesinden nice koku alabilirsin? demişti.
این نمط وین نوع ده طومار و دو ** بر نوشت آن دین عیسی را عدو
O İsa dinine düşman olan vezir bu tarz da, bu çeşitte on iki tomar yazdı.
بیان آن که این اختلافات در صورت روش است نه در حقیقت راه
İhtilaf; gidiş tarzındadır, yolun hakikatinde değil
او ز یک رنگی عیسی بو نداشت ** وز مزاج خم عیسی خو نداشت500
O, İsa’nın bir renkte oluşundan koku almamıştı. O, İsa küpünün mizacından huy kapmamıştı.
جامهی صد رنگ از آن خم صفا ** ساده و یک رنگ گشتی چون صبا
Yüz renkli elbise, İsa’nın saf küpünden saba rüzgârı gibi sade ve lâtif bir hale gelir, tek bir renge boyanırdı.
نیست یک رنگی کز او خیزد ملال ** بل مثال ماهی و آب زلال
Birlikteki bu tek renklilik, insana usanç ve sıkıntı veren tek renklilik değildir. Belki o tek renk deniz gibidir, ona dalanlar da balık gibi hayat ve neşe içindedirler.
گر چه در خشکی هزاران رنگهاست ** ماهیان را با یبوست جنگهاست
Karada gerçi binlerce renk var, ama balıkların kurulukla cengi var!
کیست ماهی چیست دریا در مثل ** تا بدان ماند ملک عز و جل
Misal olarak söylenen balık kimdir, deniz nedir ki yüce ve ulu padişah, ona benzesin!
صد هزاران بحر و ماهی در وجود ** سجده آرد پیش آن اکرام و جود505
Varlık âlemindeki yüz binlerce denizler ve balıklar, o ikram ve ihsan huzurunda secde ederler.
چند باران عطا باران شده ** تا بدان آن بحر در افشان شده
Nice ihsan yağmuru yağdı da deniz, inciler saçıcı bir hale geldi.
چند خورشید کرم افروخته ** تا که ابر و بحر جود آموخته
Nice kerem güneşi nur saçtı da bulut ve deniz, cömertlik öğrendi.
پرتو دانش زده بر آب و طین ** تا شده دانه پذیرندهی زمین
Suya ve toprağa zatının ışığı vurdu da o sebeple yeryüzü, tane ve tohum kabul eder oldu.
خاک امین و هر چه در وی کاشتی ** بیخیانت جنس آن برداشتی
Toprak emindir; ona her ne ekersen ihanet görmeksizin onun cinsini toplar, devşirirsin.
این امانت ز آن امانت یافته ست ** کافتاب عدل بر وی تافته ست510
Toprak bu eminliği o eminlikten bulmuştur, çünkü adalet güneşi ona nur saçmıştır.
تا نشان حق نیارد نو بهار ** خاک سرها را نکرده آشکار
İlkbahar, Hak fermanı getirmedikçe, toprak sırrını nice açığa vurur?
آن جوادی که جمادی را بداد ** این خبرها وین امانت وین سداد
O, öyle bir cömert ve vericidir ki bu haberleri, bu eminliği ve bu doğruluğu bir cemada, kuru yeryüzüne vermiştir.
مر جمادی را کند فضلش خبیر ** عاقلان را کرده قهر او ضریر
Fâzıl ve ihsanı, kuru toprağı haberdar eder, kahır ve celâli de akıllı insanları kör eyler.
جان و دل را طاقت آن جوش نیست ** با که گویم در جهان یک گوش نیست
Canda, gönülde o coşmaya takat yoktur. Kime söyleyeyim? Cihanda bir tek kulak yok!
هر کجا گوشی بد از وی چشم گشت ** هر کجا سنگی بد از وی یشم گشت515
Nerede bir kulak varsa; onun yüzünden, göz oldu. Nerede bir taş varsa; onun lûtfiyle yeşim taşına döndü.
کیمیا ساز است چه بود کیمیا ** معجزه بخش است چه بود سیمیا
Kimyayı meydana getiren o dur, kimya ne oluyor ki? Mucize bağışlayıcıdır, simya ne oluyor ki?
این ثنا گفتن ز من ترک ثناست ** کین دلیل هستی و هستی خطاست
Benim bu övüşüm, övmeyi terk etmenin ta kendisidir; çünkü bu övüş, varlık delilidir, varlık ise hatadır.
پیش هست او بباید نیست بود ** چیست هستی پیش او کور و کبود
Onun varlığına karşı yok olmak gerektir: onun huzurunda varlık nedir? Manasız bir şeyden ibarettir!
گر نبودی کور از او بگداختی ** گرمی خورشید را بشناختی
Varlık kör olmasaydı... Ondan erirdi, güneşin hararetini tanır, anlardı.
ور نبودی او کبود از تعزیت ** کی فسردی همچو یخ این ناحیت520
Bu zahiri vücudun Allah’ın varlığıyla var olduğunu bilmemesi körlüğüne delildir.
بیان خسارت وزیر در این مکر
Vezirin bu hilede ziyana uğraması
همچو شه نادان و غافل بد وزیر ** پنجه میزد با قدیم ناگزیر
Padişah gibi vezir de cahil ve gafildi. Varlığı vacip olan Kadim Tanrı ile pençeleşiyordu.
با چنان قادر خدایی کز عدم ** صد چو عالم هست گرداند به دم
Öyle kudretli bir Tanrı ile pençeleşiyordu ki bir anda yoktan bu âlem gibi yüz tanesini var eder.