-
کی کند دل خوش به حیلتهای گش ** آن که بیند حیلهی حق بر سرش 1055
- Allah’ın takdirini, kendi tedbirinden üstün gören kişi, nasıl olur da kendi tedbirleriyle gönlünü avutabilir?
-
او درون دام دامی مینهد ** جان تو نه این جهد نه آن جهد
- Aklına, tedbirine güvense tuzak içinde olduğu halde tuzak kurar, fakat canına andolsun, ne bu kurtulur, ne o!
-
گر بروید ور بریزد صد گیاه ** عاقبت بر روید آن کشتهی اله
- Yüzlerce çayır, çimen bitse de, dökülse de sonun da yine Allah’ın ektiği çıkar!
-
کشت نو کارید بر کشت نخست ** این دوم فانی است و آن اول درست
- Ekilmiş ekinin üstüne ekin ekerler ama bu ikincisi fânidir, ilki doğrudur, ilki yerindedir.
-
تخم اول کامل و بگزیده است ** تخم ثانی فاسد و پوسیده است
- İlk ekin kemal bulur, seçilip toplanır. İkinci tohumsa bozulur, çürüyüp gider.
-
افکن این تدبیر خود را پیش دوست ** گر چه تدبیرت هم از تدبیر اوست 1060
- Sevgilinin huzurunda tedbirini terk et; filvaki tedbiri de onun tedbirinden, onun kaderinden doğmadır ya!
-
کار آن دارد که حق افراشته ست ** آخر آن روید که اول کاشته ست
- Hakk’ın yücelttiği iş, işe yarar. Nihayet biten, ilk ekilendir.
-
هر چه کاری از برای او بکار ** چون اسیر دوستی ای دوستدار
- Mademki sevgiliye esirsin, ey âşık ektiğini onun için ek!
-
گرد نفس دزد و کار او مپیچ ** هر چه آن نه کار حق هیچ است هیچ
- Hırsız nefsin etrafında dolaşma, onun işine bulaşma. Bir iş, Hakk’ın işi değil mi? Hiçtir hiç!
-
پیش از آن که روز دین پیدا شود ** نزد مالک دزد شب رسوا شود
- Kıyamet günü gelmeden, gece hırsızı, mal sahibinin yanında rüsvay olmadan bu işten vazgeç.
-
رخت دزدیده به تدبیر و فنش ** مانده روز داوری بر گردنش 1065
- Hilelerle, tedbirlerle çalınmış olan malın vebali adalet günü çalan adamın boynunda kalır.
-
صد هزاران عقل با هم بر جهند ** تا به غیر دام او دامی نهند
- Yüz binlerce akıl, bir araya gelip onun tuzağına aykırı bir tuzak kurmak isterler, kurarlar da.
-
دام خود را سختتر یابند و بس ** کی نماید قوتی با باد خس
- Kurdukları tuzağı pek kuvvetli pek yerinde ve kâfi bulurlar ama bir çöp parçası rüzgâra nasıl dayanabilir?
-
گر تو گویی فایدهی هستی چه بود ** در سؤالت فایده هست ای عنود
- Eğer sen “Şu halde varlığın ne faydası var?” dersen senin bu sualinde fayda var mı inatçı adam?
-
گر ندارد این سؤالت فایده ** چه شنویم این را عبث بیعایده
- Sualinde fayda yoksa bu abes ve faydasız suali niye dinleyeyim?
-
ور سؤالت را بسی فاییدههاست ** پس جهان بیفایده آخر چراست 1070
- Eğer birçok faydaları varsa neden bu cihan faydasız olsun öyle ise?
-
ور جهان از یک جهت بیفایده ست ** از جهتهای دگر پر عایده ست
- Cihan, bir cihetten faydasız, başka bir cihetten faydalarla dopdoludur.
-
فایدهی تو گر مرا فاییده نیست ** مر ترا چون فایده ست از وی مه ایست
- Sana faydalı olan şey, bana faydasızsa. Mademki sence faydalı, onun yapmaktan geri durma.
-
حسن یوسف عالمی را فایده ** گر چه بر اخوان عبث بد زایده
- Yusuf’un güzelliği kardeşlerince abesti, lüzumsuzdu.. Fakat bütün bir âleme faydalıydı.
-
لحن داودی چنان محبوب بود ** لیک بر محروم بانگ چوب بود
- Davut’un sesi kadar güzeldi ama güzel sesten anlamayanlar dinlemek istemezlerdi.
-
آب نیل از آب حیوان بد فزون ** لیک بر محروم و منکر بود خون 1075
- Nil nehrinin suyu, Abıhayattan daha hoştu, daha feyizliydi. Fakat nasipsiz ve münkir olanlara kandı.
-
هست بر مومن شهیدی زندگی ** بر منافق مردن است و ژندگی
- Şehitlik, mümin için hayattır, münafık için ölüm ve çürüme!
-
چیست در عالم بگو یک نعمتی ** که نه محرومند از وی امتی
- Âlemde bir sürü halkın mahrum olmadığı bir nimet var mı? Söyle.
-
گاو و خر را فایده چه در شکر ** هست هر جان را یکی قوتی دگر
- Şekerden öküze, eşeğe ne fayda var? Her canın başka bir gıdası vardır.
-
لیک گر آن قوت بر وی عارضی است ** پس نصیحت کردن او را رایضی است
- Fakat o gıda, gıdalanan kişiye arızî ise ona nasihat etmek de onu doğru yola getirmek demektir.