-
یک حکایت بشنو ای گوهر شناس ** تا بدانی تو عیان را از قیاس
- Ey gevher tanıyan kişi, bir hikâye dinle de meydanda ve apaçık olan şeyi kıyastan fark et.
-
هلال پنداشتن آن شخص خیال را در عهد عمر
- Allah razı olsun, Ömer zamanında birisinin, hayalini hilâl sanması.
-
ماه روزه گشت در عهد عمر ** بر سر کوهی دویدند آن نفر
- Ömer zamanında oruç ayı geldi. Birkaç kişi bir dağın tepesine koştu.
-
تا هلال روزه را گیرند فال ** آن یکی گفت ای عمر اینک هلال
- Oruç ayının hilâlini görüp kutlulanmak, onu hayra yormak istiyorlardı. Birisi “ Ey Ömer, işte hilâl” dedi.
-
چون عمر بر آسمان مه را ندید ** گفت کاین مه از خیال تو دمید
- Ömer gökyüzüne baktıysa da ayı göremedi. “ Bu ay senin hayalinden meydana geldi.
-
ور نه من بیناترم افلاک را ** چون نمیبینم هلال پاک را 115
- Yoksa ben, gökleri senden daha iyi görürüm. Tertemiz hilâli nasıl olur da görmem?
-
گفت تر کن دست و بر ابرو بمال ** آن گهان تو بر نگر سوی هلال
- Elini ısla da kaşını sıvazla. Ondan sonra hilâle bak!” dedi.
-
چون که او تر کرد ابرو مه ندید ** گفت ای شه نیست مه شد ناپدید
- Adam elini ıslayıp kaşını sıvazlayınca ayı göremedi. “ Padişahım, ay yok görünmez oldu” dedi.
-
گفت آری موی ابرو شد کمان ** سوی تو افکند تیری از گمان
- Ömer dedi ki: “Evet, kaşının kılı seni şüphelendirdi; yaydan sana bir ok attı”.
-
چون یکی مو کج شد او را راه زد ** تا به دعوی لاف دید ماه زد
- Onun yolunu bir eğri kıl kesti, o yüzden ayı gördüm diye davaya kalkıştı.
-
موی کج چون پردهی گردون بود ** چون همه اجزات کج شد چون بود 120
- Bir eğri kıl gökyüzüne perde olursa bütün vücudun eğri olunca halin ne olur?
-
راست کن اجزات را از راستان ** سر مکش ای راست رو ز آن آستان
- Her cüz’ünü doğrulara uyup doğrult. Ey doğru yola giden, o eşikten baş çekme!
-
هم ترازو را ترازو راست کرد ** هم ترازو را ترازو کاست کرد
- Teraziyi, terazi doğrulttuğu gibi terazinin değerini azaltan da yine terazidir.
-
هر که با ناراستان هم سنگ شد ** در کمی افتاد و عقلش دنگ شد
- Doğru olmayanlarla tartılan eksikliğe düşer, aklı şaşar kalır.
-
رو أشداء علی الکفار باش ** خاک بر دل داری اغیار پاش
- Yürü, kâfirlere karşı şiddetli ol; ağyarın dostluğuna toprak saç!
-
بر سر اغیار چون شمشیر باش ** هین مکن روباه بازی شیر باش 125
- Ağyarın başına kılıç kesil; kendine gel; tilkilik etme, aslan ol.
-
تا ز غیرت از تو یاران نگسلند ** ز آنکه آن خاران عدوی این گلند
- Ki dostlar gayretleri yüzünden senden kesilmesinler! Çünkü o dikenler, bu güle düşmandır.
-
آتش اندر زن به گرگان چون سپند ** ز آن که آن گرگان عدوی یوسفند
- Ateşe üzerlik tohumu serper gibi kurtların başına ateş serp; çünkü o kurtlar, Yusuf’un düşmanlarıdır.
-
جان بابا گویدت ابلیس هین ** تا به دم بفریبدت دیو لعین
- Kendine gel, Şeytan sana “babasının canı” der bu suretle o lain seni aldatır.
-
این چنین تلبیس با بابات کرد ** آدمی را این سیه رخ مات کرد
- Bu kara yüzlü, babana da bu şeytanlığı yaptı. Âdem’i de mat etti.
-
بر سر شطرنج چست است این غراب ** تو مبین بازی به چشم نیم خواب 130
- Bu kuzgun, satranç başın da çeviktir. Yarı uykulu gözle kuzgunu doğan görme!
-
ز آن که فرزین بندها داند بسی ** که بگیرد در گلویت چون خسی
- Çünkü o kadar çok oyunlar bilir ki boğazında bir çöp gibi kalakalır.
-
در گلو ماند خس او سالها ** چیست آن خس مهر جاه و مالها
- Onun çöpü boğazlarda durur. O çöp nedir? Mevki ve mal sevdası.
-
مال خس باشد چو هست ای بیثبات ** در گلویت مانع آب حیات
- Ey kararsız kişi, mal çöpten ibarettir. Ama boğazındaysa Abıhayatı içirmez.
-
گر برد مالت عدوی پر فنی ** ره زنی را برده باشد ره زنی
- Malını, düzenbaz bir düşman çalacak olsa bir yol keseni, başka bir yol kesen dolandırmış demektir.
-
دزدیدن مارگیر ماری را از مارگیری دیگر
- Bir yılancının başka bir yılancıdan yılan çalması
-
دزدکی از مارگیری مار برد ** ز ابلهی آن را غنیمت میشمرد 135
- Bir hırsızcağız, bir yılan oynatıcısının yılanını çaldı. Aptallığından onu ganimet saymaktaydı.