-
لب ببند و کف پر زر بر گشا ** بخل تن بگذار و پیش آور سخا
- Dudağını yum, altın dolu avucunu aç. Ten nekesliğini bırak, cömertliği ele al.
-
ترک شهوتها و لذتها سخاست ** هر که در شهوت فرو شد بر نخاست
- Cömertlik, şehvetleri, lezzetleri terk etmedir. Şehvet yüzünden düşen kalkmamıştır.
-
این سخا شاخی است از سرو بهشت ** وای او کز کف چنین شاخی بهشت
- Bu cömertlik, cennet selvisinin bir dalıdır. Yazıklar olsun böyle bir dalı elinden bırakana.
-
عروة الوثقی است این ترک هوا ** بر کشد این شاخ جان را بر سما
- Bu heva ve hevesi bırakma, sapasağlam bir iptir. Bu dal, canı göğe çeker.
-
تا برد شاخ سخا ای خوب کیش ** مر ترا بالا کشان تا اصل خویش 1275
- Ey güzel yollu, cömertlik dalı seni yukarı çeke, çeke aslına eriştirdi mi,
-
یوسف حسنی و این عالم چو چاه ** وین رسن صبر است بر امر اله
- Güzellik Yusuf’un, bu âlem kuyu gibidir. Bu ip de Allah emrine sabretmedir.
-
یوسفا آمد رسن در زن دو دست ** از رسن غافل مشو بیگه شده ست
- Ey Yusuf, ip sarktı, iki elinle yapış. İpten gafil olma, vakit geçiyor.
-
حمد لله کین رسن آویختند ** فضل و رحمت را بهم آمیختند
- Allah’a hamdolsun ki bu ipi sarkıttılar, fazıl ve rahmeti birbirine kattılar.
-
تا ببینی عالم جان جدید ** عالم بس آشکار ناپدید
- Bu ipe yapış da yeni bir can âlemi apaşikar, fakat görünmez bir âlem göresin.
-
این جهان نیست چون هستان شده ** و آن جهان هست بس پنهان شده 1280
- Hakikatte yok olan şu cihan var gibi görünmekte, hakikatte var olan cihan da adamakıllı gizlenmede.
-
خاک بر باد است و بازی میکند ** کژنمایی پرده سازی میکند
- Rüzgâr esti mi toz toprak görünür, uçup savrulur, rüzgâr görünmez. Toz toprak kendisini gösterir, rüzgâra perde olur.
-
اینکه بر کار است بیکار است و پوست ** و انکه پنهان است مغز و اصل اوست
- Zahiren iş işleyen, hakikatte işsizdir, deriden ibarettir. Gizli olan içtir; asıl odur.
-
خاک همچون آلتی در دست باد ** باد را دان عالی و عالی نژاد
- Toprak, rüzgârın elinde bir alete benzer. Asıl toprağı yüce ve tabiatı yüksek bil.
-
چشم خاکی را به خاک افتد نظر ** باد بین چشمی بود نوعی دگر
- Toprağa mensup gözün bakışı da toprağa düşer. Rüzgârı gören göz başka bir çeşittir.
-
اسب داند اسب را کاو هست یار ** هم سواری داند احوال سوار 1285
- Atı at bilir; at, atın eşitidir. Binicinin ahvalini de binici bilir.
-
چشم حس اسب است و نور حق سوار ** بیسواره اسب خود ناید به کار
- Duygu gözü attır, binici Hak nuru. Binici olmadıkça at, zaten işe yaramaz ki.
-
پس ادب کن اسب را از خوی بد ** ور نه پیش شاه باشد اسب رد
- Şu halde ata terbiye ver, kötü huyunu terk ettir. Yoksa padişah onu kabul etmez.
-
چشم اسب از چشم شه رهبر بود ** چشم او بیچشم شه مضطر بود
- Atın gözüne yol gösteren, padişahın gözüdür. Padişahın gözü olmadıkça at, bir şey göremez.
-
چشم اسبان جز گیاه و جز چرا ** هر کجا خوانی بگوید نه چرا
- Atların gözleri, ottan, otlaktan başka bir yerde değildir. Onları buralardan başka nereye çağırsan “ gelmem, niye geleyim” derler.
-
نور حق بر نور حس راکب شود ** آن گهی جان سوی حق راغب شود 1290
- Allah nuru, duygu nuruna binmiştir de ondan sonra can, Allah’a rağbet etmiştir.
-
اسب بیراکب چه داند رسم راه ** شاه باید تا بداند شاه راه
- Binici olmayan at yol gitmeyi ne bilir? Doğru ve ana caddeyi bilmek için padişah lâzım.
-
سوی حسی رو که نورش راکب است ** حس را آن نور نیکو صاحب است
- Nuru, binici olan duyguya doğrul. O onur, duyguya ne güzel bir sahiptir.
-
نور حس را نور حق تزیین بود ** معنی نور علی نور این بود
- His nurunu bezeyen, Allah nurudur. Bu suretle “Nur üstüne nur” ayetinin manası zuhur eder.
-
نور حسی میکشد سوی ثری ** نور حقش میبرد سوی علی
- His nuru adamı yere çeker, Hak nuru Kevser ırmağına götürür.
-
ز انکه محسوسات دونتر عالمی است ** نور حق دریا و حس چون شبنمی است 1295
- Çünkü duygularla idrak edilen âlem, çok aşağılık bir âlemdir. Allah nuru bir denizdir, duygu ise bir çiğ tanesi gibi.