-
نور حس با این غلیظی مختفی است ** چون خفی نبود ضیایی کان صفی است
- Duygu nuru, bu kadar kesafetiyle beraber gizli olursa ap-arı olan bir ışık nasıl olur da gizli olmaz?
-
این جهان چون خس به دست باد غیب ** عاجزی پیش گرفت و داد غیب 1300
- Bu cihan, gayp rüzgârının elinde bir saman çöpüne benzer, tamamıyla âcizdir. Gayp âleminin dileği,
-
گه بلندش میکند گاهیش پست ** گه درستش میکند گاهی شکست
- Onu gâh yüceltir, gâh alçaltır. Gâh doğrultur, gâh kırar.
-
گه یمینش میبرد گاهی یسار ** گه گلستانش کند گاهیش خار
- Gâh sağa götürür, gâh sola… Gâh gül bahçesi haline kor, gâh diken haline.
-
دست پنهان و قلم بین خط گزار ** اسب در جولان و ناپیدا سوار
- El gizlidir, yazı yazan kalemi gör. At oynayıp seğirtmekte, binici meydanda değil.
-
تیر پران بین و ناپیدا کمان ** جانها پیدا و پنهان جان جان
- Fırlayıp giden oka bak, yay gizli. Canlar meydanda da canların canı görünmüyor.
-
تیر را مشکن که این تیر شهی است ** تیر پرتابی ز شصت آگهی است 1305
- Oku kırma. O padişah okudur. Yaydan çıkan ok değildir, her şeyi bilenin şastından atılmıştır.
-
ما رمیت إذ رمیت گفت حق ** کار حق بر کارها دارد سبق
- Hak, “ Mâ remeyte iz remeyte” dedi. Allah’ın işi, bütün işlere örnektir, misaldir.
-
خشم خود بشکن تو مشکن تیر را ** چشم خشمت خون شمارد شیر را
- Kendi kızgınlığını kır, oku kırma. Senin kızgın gözün sana sütü kan gösterir.
-
بوسه ده بر تیر و پیش شاه بر ** تیر خون آلود از خون تو تر
- O kanlara bulanmış, senin kanınla ıslanmış oku alıp öp de padişaha götür.
-
آن چه پیدا عاجز و بسته و زبون ** و آن چه ناپیدا چنان تند و حرون
- Meydanda olan âcizdir, bağlanmıştır, zebundur. Görünmeyense pek kuvvetli ve galip.
-
ما شکاریم این چنین دامی کراست ** گوی چوگانیم چوگانی کجاست 1310
- Biz avlardan ibaretiz, kimin böyle bir tuzağı var? Çevgânın önünde toplardan başka bir şey değiliz, çevgânı idare eden nerde?
-
میدرد میدوزد این خیاط کو ** میدمد میسوزد این نفاط کو
- Yırtıyor, dikiyor, nerde bu terzi? Üflüyor, yakıyor, nerde bu ateşi yakan?
-
ساعتی کافر کند صدیق را ** ساعتی زاهد کند زندیق را
- Bir an içinde sıddıkı kâfir eder, bir an içinde zındıkı zahit.
-
ز انکه مخلص در خطر باشد ز دام ** تا ز خود خالص نگردد او تمام
- Onun içindir ki ihlâs sahibi, varlığından tamamıyla halâs olmadıkça tuzağa düşmek tehlikesindedir.
-
ز انکه در راهست و ره زن بیحد است ** آن رهد کاو در امان ایزد است
- Çünkü yoldadır, yol kesicilerse sayısız. Ancak Allah amanında olan kurtulur.
-
آینهی خالص نگشت او مخلص است ** مرغ را نگرفته است او مقنص است 1315
- Aynası tamamıyla arınmayan, henüz ihlâs sahibidir. Kuş tutmayan henüz avla meşguldür.
-
چون که مخلص گشت مخلص باز رست ** در مقام امن رفت و برد دست
- Fakat ihlâs sahibini Allah ihlâs makamına ulaştırırsa ihlâs sahibi kurtulur, emniyet makamına varır.
-
هیچ آیینه دگر آهن نشد ** هیچ نانی گندم خرمن نشد
- Hiçbir ayna yoktur ki ayna olduktan sonra tekrar demir haline gelsin. Hiçbir ekmek yoktur ki tekrar harmandaki buğday şekline dönsün.
-
هیچ انگوری دگر غوره نشد ** هیچ میوهی پخته با کوره نشد
- Hiçbir üzüm tekrar dönüp koruk olmaz. Hiçbir olmuş meyve tekrar turfanda haline gelmez.
-
پخته گرد و از تغیر دور شو ** رو چو برهان محقق نور شو
- Piş, ol da bozulmadan kurtul. Yürü, Burhan-ı Muhakkık gibi nur ol.
-
چون ز خود رستی همه برهان شدی ** چون که بنده نیست شد سلطان شدی 1320
- Kendinden kurtuldun mu tamamıyla Burhan olursun. Kul yok oldu mu sultan kesilirsin.
-
ور عیان خواهی صلاح دین نمود ** دیدهها را کرد بینا و گشود
- Bunu apaçık görmek istersen Salâhaddin gösterdi, gözleri görür bir hale getirdi, açtı.
-
فقر را از چشم و از سیمای او ** دید هر چشمی که دارد نور هو
- Allah nuruna sahip olan her göz, fakrı onun gözünden dersler verir.
-
شیخ فعال است بیآلت چو حق ** با مریدان داده بیگفتی سبق
- Şeyh, Allah gibi aletsiz işler görür. Müritlere sözsüz dersler verir.