-
نه صدای بانگ مشتاقی در او ** نه صفای جرعهی ساقی در او 1335
- Onda ne bir iştiyak sahibinin sesi var, ne sâkinin bir yudum şarabının neşesi!
-
کو حمیت تا ز تیشه و ز کلند ** این چنین که را بکلی بر کنند
- Nerde hamiyet ki böyle bir dağı; keserle, çapayla, neyle olursa kökünden yıksın.
-
بو که بر اجزای او تابد مهی ** بو که در وی تاب مه یابد رهی
- Belki cüzilerine bir ay parıltısı vurur, belki ay ışığı, ona yol bulur!
-
چون قیامت کوهها را بر کند ** پس قیامت این کرم کی میکند
- Kıyamette dağlar yerlerinden sökülecek… Senin bir davranman da ne vakit böyle bir keremde bulunacak?
-
این قیامت ز آن قیامت کی کم است ** آن قیامت زخم و این چون مرهم است
- Bu kıyamet, o kıyametten nasıl olur da aşağı sayılır? O kıyamet yaradır, bu, merheme benzer.
-
هر که دید این مرهم از زخم ایمن است ** هر بدی کاین حسن دید او محسن است 1340
- Bu merhemi gören yaradan kurtulmuştur. Bu güzelliği gören kötü kişi bile ihsan sahibidir.
-
ای خنک زشتی که خویش شد حریف ** و ای گل رویی که جفتش شد خریف
- Ne mutlu o çirkine ki güzele eş, arkadaş oldu; vah eşi kış olan gül yüzlüye!
-
نان مرده چون حریف جان شود ** زنده گردد نان و عین آن شود
- Ölmüş eşek cana eş olunca dirilir, canın ta kendisi olur.
-
هیزم تیره حریف نار شد ** تیرگی رفت و همه انوار شد
- Kara odun ateşe eş olur, karalığa gider, baştanbaşa nur kesilir.
-
در نمکلان چون خر مرده فتاد ** آن خری و مردگی یک سو نهاد
- Ölmüş eşek tuzluya düşünce eşekliği, murdarlığı bir tarafta kalır.
-
صبغة الله هست خم رنگ هو ** پیسها یک رنگ گردد اندر او 1345
- Allah gününün rengi Allah boyasıdır. Onda her şey bir renge boyanır.
-
چون در آن خم افتد و گوییش قم ** از طرب گوید منم خم لا تلم
- Birisi küpe düşse de sen, ona kalk desen neşesinden “ Beni kınama. Küp benim” der.
-
آن منم خم خود انا الحق گفتن است ** رنگ آتش دارد الا آهن است
- O “ Ben küpüm” demek “ Ben, Hakkım” demektir. Demir demirdir ama ateş rengine girmiş, o renge boyanmıştır.
-
رنگ آهن محو رنگ آتش است ** ز آتشی میلافد و خامشوش است
- Demirin rengi, ateşin renginde mahvolmuştur. Sükût eder gibi görünmekle beraber ateş olduğundan da dem vurmaktadır.
-
چون به سرخی گشت همچون زر کان ** پس انا النار است لافش بیزبان
- Madendeki altın gibi kızarınca sözü; ağızsız, dudaksız “ Ben ateşim” sözüdür.
-
شد ز رنگ و طبع آتش محتشم ** گوید او من آتشم من آتشم 1350
- Ateşin rengiyle, ateşin tabiatıyla ululanmıştır da der ki: “ Ben ateşim, ben ateş!
-
آتشم من گر ترا شک است و ظن ** آزمون کن دست را بر من بزن
- Sen şüpheye düşsen de ben ateşim, istersen bir tecrübe et, elini sür.
-
آتشم من بر تو گر شد مشتبه ** روی خود بر روی من یک دم بنه
- Ben ateşim, eğer şüphe ediyorsan bir an olsun yüzünü bana koy! ”
-
آدمی چون نور گیرد از خدا ** هست مسجود ملایک ز اجتبا
- Âdemoğlu, Allah’tan nurlanırsa seçilir de meleklerin mescudu olur.
-
نیز مسجود کسی کاو چون ملک ** رسته باشد جانش از طغیان و شک
- Canı melek gibi azgınlıktan ve şüpheden kurtulan kişi de âlemde secde eder.
-
آتش چه آهن چه لب ببند ** ریش تشبیه مشبه را مخند 1355
- Ateş nedir, demir nedir? Dudağını yum. Bu benzetişte bulunanla alay etme.
-
پای در دریا منه کم گوی از آن ** بر لب دریا خمش کن لب گزان
- Ayağını denize pek basma, denizden çok bahsetme… Dudağını ısırarak susup kıyısında dur!
-
گر چه صد چون من ندارد تاب بحر ** لیک مینشکیبم از غرقاب بحر
- Benim gibi yüzlercesi bile denize tahammül edemezler. Fakat yine de denizde boğulmaktan korkmuyor, ona dalmadan duramıyorum.
-
جان و عقل من فدای بحر باد ** خونبهای عقل و جان این بحر داد
- Canım da denize feda olsun, aklım da. Canın da kan diyetini bu deniz vermekte, aklın da.
-
تا که پایم میرود رانم در او ** چون نماند پا چو بطانم در او
- Ayağım oldukça denizde yürürüm, ayağım kalmazsa yine su kuşları gibi denize dalarım.