-
پاک کاو از حوض مهجور اوفتاد ** او ز پاکی خویش هم دور اوفتاد
- Havuzdan uzak düşen kişi nasıl temiz olur? O adam bâtın temizliğinden bile uzak düşmüştür.
-
پاکی این حوض بیپایان بود ** پاکی اجسام کم میزان بود
- Bu havuzun temizliğinin haddi yoktur. Cisimlerin temizliği ise pek az bir miktarda olabilir.
-
ز انکه دل حوض است لیکن در کمین ** سوی دریا راه پنهان دارد این
- Çünkü gönül havuzdur ama gizli. Bu havuzun, denize gizli bir yolu var.
-
پاکی محدود تو خواهد مدد ** ور نه اندر خرج کم گردد عدد 1365
- Senin muayyen miktardaki temizliğin yardım ister. Yoksa sayılı şey harcandıkça azalır.
-
آب گفت آلوده را در من شتاب ** گفت آلوده که دارم شرم از آب
- Su, pis adama “ Bana koş” der. Pis adamsa “ Sudan utanıyorum” der.
-
گفت آب این شرم بیمن کی رود ** بیمن این آلوده زایل کی شود
- Su der ki: “ Bu utanma, bensiz nasıl zail olur, bu pislik, bensiz nasıl temizlenir?”
-
ز آب هر آلوده کاو پنهان شود ** الحیاء یمنع الإیمان بود
- Bulaşık ve pis adam; sudan utanır, gizlenirse bu utanma, “Hayâ, imana mânidir” sözünün tahakkukuna sebep olur.
-
دل ز پایهی حوض تن گلناک شد ** تن ز آب حوض دلها پاک شد
- Gönül, ten havuzunda çamura bulandı ama ten, gönül havuzunda arındı.
-
گرد پایهی حوض دل گرد ای پسر ** هان ز پایهی حوض تن میکن حذر 1370
- Oğul, gönül havuzunun çevresinde olan, ten havuzundan sakın!
-
بحر تن بر بحر دل بر هم زنان ** در میانشان برزخ لا یبغیان
- Ten deniziyle gönül denizi birbirine bitişiktir, fakat aralarında bir berzah var, birbirlerine karışmazlar.
-
گر تو باشی راست ور باشی تو کژ ** پیشتر میغژ بدو واپس مغژ
- İster doğru ol, ister eğri. O gönül havuzuna doğru gel, geri kalma.
-
پیش شاهان گر خطر باشد به جان ** لیک نشکیبد از او با همتان
- Padişahların huzurunda can tehlikesi var ama himmetleri yüce kişiler can korkusu yüzünden padişahtan çekinmezler.
-
شاه چون شیرینتر از شکر بود ** جان به شیرینی رود خوشتر بود
- Padişah, şekerden daha tatlı olunca canın tatlılığına gitmesi de daha hoş, daha doğru.
-
ای ملامت گر سلامت مر ترا ** ای سلامت جو تویی واهی العری 1375
- Ey beni kınayan, sen sağ esen ol. Ey selâmet arayan, sen beni bırak!
-
جان من کوره ست با آتش خوش است ** کوره را این بس که خانهی آتش است
- Benim canım ocaktır, ateşten hoşlanır, ocağa ateş yurdu olmak yeter.
-
همچو کوره عشق را سوزیدنی است ** هر که او زین کور باشد کوره نیست
- Bana ocak gibi aşka yanmak düştü. Bundan kör olansa zaten ocak değildir.
-
برگ بیبرگی ترا چون برگ شد ** جان باقی یافتی و مرگ شد
- Azıksızlık azığı sana azık olursa baki olan canı buldun, ölümden kurtuldun demektir.
-
چون ترا غم شادی افزودن گرفت ** روضهی جانت گل و سوسن گرفت
- Gamdan neşe artmaya başladı mı can bahçen güllerle, süsenlerle dolar.
-
آن چه خوف دیگران آن امن تست ** بط قوی از بحر و مرغ خانه سست 1380
- Başkasının korktuğu şeyler, sana emniyet verir. Su kuşu, denizden kuvvet bulur, ev kuşuysa perişan olur.
-
باز دیوانه شدم من ای طبیب ** باز سودایی شدم من ای حبیب
- Ey tabip, ben; yine divane oldum. Sevgili, ben yine kara sevdalara uğradım.
-
حلقههای سلسلهی تو ذو فنون ** هر یکی حلقه دهد دیگر جنون
- Zincirinin halkalarından her halkanın başka, başka fenleri var. Her halka, başka bir delilik vermede.
-
داد هر حلقه فنونی دیگر است ** پس مرا هر دم جنونی دیگر است
- Her halkanın eseri, başka, başka fenler. Onun için her an başka deliliklerim var.
-
پس فنون باشد جنون این شد مثل ** خاصه در زنجیر این میر اجل
- Darbı meseldir, delilikler; fen, fen, çeşit çeşittir. Hele böyle ulu bir beyin zincirine bağlanmış kişide olursa!
-
آن چنان دیوانگی بگسست بند ** که همه دیوانگان پندم دهند 1385
- Bağımı, öyle bir divanelik kopardı ki bütün divaneler bana nasihat verirler!
-
آمدن دوستان به بیمارستان جهت پرسش ذو النون مصری
- Zünnun’un hatırını sormak üzere dostlarının tımarhaneye gelmeleri
-
این چنین ذو النون مصری را فتاد ** کاندر او شور و جنونی نو بزاد
- Bu çeşit delilik, Zünnun’u, Mısri’nin de başına geldi. Onda yeni, yeni coşkunluklar, cezbeler meydana gelmekteydi.