-
ز آب هر آلوده کاو پنهان شود ** الحیاء یمنع الإیمان بود
- Bulaşık ve pis adam; sudan utanır, gizlenirse bu utanma, “Hayâ, imana mânidir” sözünün tahakkukuna sebep olur.
-
دل ز پایهی حوض تن گلناک شد ** تن ز آب حوض دلها پاک شد
- Gönül, ten havuzunda çamura bulandı ama ten, gönül havuzunda arındı.
-
گرد پایهی حوض دل گرد ای پسر ** هان ز پایهی حوض تن میکن حذر 1370
- Oğul, gönül havuzunun çevresinde olan, ten havuzundan sakın!
-
بحر تن بر بحر دل بر هم زنان ** در میانشان برزخ لا یبغیان
- Ten deniziyle gönül denizi birbirine bitişiktir, fakat aralarında bir berzah var, birbirlerine karışmazlar.
-
گر تو باشی راست ور باشی تو کژ ** پیشتر میغژ بدو واپس مغژ
- İster doğru ol, ister eğri. O gönül havuzuna doğru gel, geri kalma.
-
پیش شاهان گر خطر باشد به جان ** لیک نشکیبد از او با همتان
- Padişahların huzurunda can tehlikesi var ama himmetleri yüce kişiler can korkusu yüzünden padişahtan çekinmezler.
-
شاه چون شیرینتر از شکر بود ** جان به شیرینی رود خوشتر بود
- Padişah, şekerden daha tatlı olunca canın tatlılığına gitmesi de daha hoş, daha doğru.
-
ای ملامت گر سلامت مر ترا ** ای سلامت جو تویی واهی العری 1375
- Ey beni kınayan, sen sağ esen ol. Ey selâmet arayan, sen beni bırak!
-
جان من کوره ست با آتش خوش است ** کوره را این بس که خانهی آتش است
- Benim canım ocaktır, ateşten hoşlanır, ocağa ateş yurdu olmak yeter.
-
همچو کوره عشق را سوزیدنی است ** هر که او زین کور باشد کوره نیست
- Bana ocak gibi aşka yanmak düştü. Bundan kör olansa zaten ocak değildir.
-
برگ بیبرگی ترا چون برگ شد ** جان باقی یافتی و مرگ شد
- Azıksızlık azığı sana azık olursa baki olan canı buldun, ölümden kurtuldun demektir.
-
چون ترا غم شادی افزودن گرفت ** روضهی جانت گل و سوسن گرفت
- Gamdan neşe artmaya başladı mı can bahçen güllerle, süsenlerle dolar.
-
آن چه خوف دیگران آن امن تست ** بط قوی از بحر و مرغ خانه سست 1380
- Başkasının korktuğu şeyler, sana emniyet verir. Su kuşu, denizden kuvvet bulur, ev kuşuysa perişan olur.
-
باز دیوانه شدم من ای طبیب ** باز سودایی شدم من ای حبیب
- Ey tabip, ben; yine divane oldum. Sevgili, ben yine kara sevdalara uğradım.
-
حلقههای سلسلهی تو ذو فنون ** هر یکی حلقه دهد دیگر جنون
- Zincirinin halkalarından her halkanın başka, başka fenleri var. Her halka, başka bir delilik vermede.
-
داد هر حلقه فنونی دیگر است ** پس مرا هر دم جنونی دیگر است
- Her halkanın eseri, başka, başka fenler. Onun için her an başka deliliklerim var.
-
پس فنون باشد جنون این شد مثل ** خاصه در زنجیر این میر اجل
- Darbı meseldir, delilikler; fen, fen, çeşit çeşittir. Hele böyle ulu bir beyin zincirine bağlanmış kişide olursa!
-
آن چنان دیوانگی بگسست بند ** که همه دیوانگان پندم دهند 1385
- Bağımı, öyle bir divanelik kopardı ki bütün divaneler bana nasihat verirler!
-
آمدن دوستان به بیمارستان جهت پرسش ذو النون مصری
- Zünnun’un hatırını sormak üzere dostlarının tımarhaneye gelmeleri
-
این چنین ذو النون مصری را فتاد ** کاندر او شور و جنونی نو بزاد
- Bu çeşit delilik, Zünnun’u, Mısri’nin de başına geldi. Onda yeni, yeni coşkunluklar, cezbeler meydana gelmekteydi.
-
شور چندان شد که تا فوق فلک ** میرسید از وی جگرها را نمک
- Coşkunluğu âdeta göğün üstüne erişecek bir dereceyi buluyor, ciğerler acısı bir hale geliyordu.
-
هین منه تو شور خود ای شوره خاک ** پهلوی شور خداوندان پاک
- Kendine gel ey çorak toprak, kendi coşkunluğunu bu işe sahip olan temiz kişilerin coşkunluğu ile bir tutma!
-
خلق را تاب جنون او نبود ** آتش او ریشهاشان میربود
- Halk onun deliliğine tahammül edemez bir hale geldi. Ateşi, âdeta halkın sakalını tutuşturmaktaydı.
-
چون که در ریش عوام آتش فتاد ** بند کردندش به زندانی نهاد 1390
- Avamın sakalına ateş düşünce onu körlüklerinden, inatlarından tutup bağladılar.
-
نیست امکان واکشیدن این لگام ** گر چه زین ره تنگ میآیند عام
- Halk, bu yolda umumiyetle dara düşse de yine yuları geri çekmeye imkân yoktur.
-
دیده این شاهان ز عامه خوف جان ** کاین گره کورند و شاهان بینشان
- Bu padişahların hepsi, halktan can korkusuna düştüler. Çünkü bu güruh kördür, padişahların da nişanı yok!