English    Türkçe    فارسی   

2
1464-1488

  • ز انکه لقمان گر چه بنده زاد بود ** خواجه بود و از هوا آزاد بود
  • Çünkü lokman, filvaki kuloğluydu ama efendiydi, heva ve hevesten hürdü.
  • گفت شاهی شیخ را اندر سخن ** چیزی از بخشش ز من درخواست کن‏ 1465
  • Bir padişah, konuşma esnasında bir şeyhe dedi ki: “ Benden bir şey dile”
  • گفت ای شه شرم ناید مر ترا ** که چنین گویی مرا زین برتر آ
  • Şeyh “ Padişahım, bana böyle söylemekten utanmıyor musun? Hele biraz daha yüksel!
  • من دو بنده دارم و ایشان حقیر ** و آن دو بر تو حاکمانند و امیر
  • Benim iki kulum var. Onlar hor hakir kişilerdir ama ikisi de sana hükmederler, ikisi de emrederler” dedi.
  • گفت شه آن دو چه‏اند این زلت است ** گفت آن یک خشم و دیگر شهوت است‏
  • Padişah “Bu söz hatalı bir söz. O iki kul kimler ?” deyince, şeyh “ Birisi kızmak, öbürü şehvet” dedi.
  • شاه آن دان کاو ز شاهی فارغ است ** بی‏مه و خورشید نورش بازغ است‏
  • Padişahlıktan feragat edeni padişah bil. Onun nuru ayla güneş olmaksızın da parlar durur.
  • مخزن آن دارد که مخزن ذات اوست ** هستی او دارد که با هستی عدوست‏ 1470
  • Mahzene sahip olan, zatı mahzen olmuş kişidir. Varlığa, mağlûp olan, varlığa düşman olan kişidir.
  • خواجه‏ی لقمان به ظاهر خواجه‏وش ** در حقیقت بنده، لقمان خواجه‏اش‏
  • Lokman’ın efendisi, görünüşte onun efendisiydi ama hakikatte Lokman’ın kuluydu.
  • در جهان باژگونه زین بسی است ** در نظرشان گوهری کم از خسی است‏
  • Bu ters dünyada benzerler pek çoktur. Onların nazarında bir gevher, çöp parçasından da bayağıdır.
  • مر بیابان را مفازه نام شد ** نام و رنگی عقلشان را دام شد
  • Her çöle, geçip kurtulunacak yer adı verilmiştir. Ad ve suret, halkın akıllarına tuzaktır.
  • یک گره را خود معرف جامه است ** در قبا گویند کاو از عامه است‏
  • Bir güruhu, elbisesi tanıtır. Onu o libasla görünce avamdan derler.
  • یک گره را ظاهر سالوس زهد ** نور باید تا بود جاسوس زهد 1475
  • Mürailik sureti de bir güruhun adını zâhitliğe çıkarmıştır. Hâlbuki kendisi riyaya boğulmuştur.
  • نور باید پاک از تقلید و غول ** تا شناسد مرد را بی‏فعل و قول‏
  • Taklitten, kapıp kaçmadan arınmış nur gerek ki, onu, sözünü dinlemeden, işini görmeden tanısın.
  • در رود در قلب او از راه عقل ** نقد او بیند نباشد بند نقل‏
  • Bu nura sahip olan, akıl yoluyla onun kalbine girer, nakdini görür, nakil ve rivayete bağlanmaz.
  • بندگان خاص علام الغیوب ** در جهان جان جواسیس القلوب‏
  • Gaybı adamakıllı bilen Allah’ın has kulları can âleminde kalp casuslarıdır.
  • در درون دل در آید چون خیال ** پیش او مکشوف باشد سر حال‏
  • Hayal gibi gönle girerler. Gizli şey ve hal, onların önünde apaçıktır.
  • در تن گنجشک چه بود برگ و ساز ** که شود پوشیده آن بر عقل باز 1480
  • Serçenin vücudunda ne kuvvet, ne kudret vardır ki sırrı, doğanın aklından gizli kalsın?
  • آن که واقف گشت بر اسرار هو ** سر مخلوقات چه بود پیش او
  • Allah sırlarına vakıf olan kişinin önünde mahlûkatın sırrı nedir ki?
  • آن که بر افلاک رفتارش بود ** بر زمین رفتن چه دشوارش بود
  • Göklere çıkan adama yeryüzünde yürümek güç gelir mi?
  • در کف داود کاهن گشت موم ** موم چه بود در کف او ای ظلوم‏
  • Be zalim, Davut’un elinde demir mum haline gelir, erirdi, artık onun avucunda mum ne oluyor?
  • بود لقمان بنده شکلی خواجه‏ای ** بندگی بر ظاهرش دیباجه‏ای‏
  • Lokman, kul şeklinde bir efendiydi. Kulluğu, yalnız zahiri bir görünüşten ibaretti.
  • چون رود خواجه به جای ناشناس ** در غلام خویش پوشاند لباس‏ 1485
  • Meselâ, efendi tanımadık bir yere giderse kuluna elbisesini giydirir.
  • او بپوشد جامه‏های آن غلام ** مر غلام خویش را سازد امام‏
  • Kendisi de o kölenin libaslarını giyer, köleyi kendisine efendi yapar.
  • در پیش چون بندگان در ره شود ** تا نباید زو کسی آگه شود
  • Kullar gibi onun ardından yürür. Bu suretle kendisini kimseye tanıtmaz.
  • گوید ای بنده تو رو بر صدر شین ** من بگیرم کفش چون بنده‏ی کهین‏
  • Ey kul, sen başköşeye otur. Ben, eski bir kul gibi ayakkabılarını götüreyim.