-
گفت شاهی شیخ را اندر سخن ** چیزی از بخشش ز من درخواست کن 1465
- Bir padişah, konuşma esnasında bir şeyhe dedi ki: “ Benden bir şey dile”
-
گفت ای شه شرم ناید مر ترا ** که چنین گویی مرا زین برتر آ
- Şeyh “ Padişahım, bana böyle söylemekten utanmıyor musun? Hele biraz daha yüksel!
-
من دو بنده دارم و ایشان حقیر ** و آن دو بر تو حاکمانند و امیر
- Benim iki kulum var. Onlar hor hakir kişilerdir ama ikisi de sana hükmederler, ikisi de emrederler” dedi.
-
گفت شه آن دو چهاند این زلت است ** گفت آن یک خشم و دیگر شهوت است
- Padişah “Bu söz hatalı bir söz. O iki kul kimler ?” deyince, şeyh “ Birisi kızmak, öbürü şehvet” dedi.
-
شاه آن دان کاو ز شاهی فارغ است ** بیمه و خورشید نورش بازغ است
- Padişahlıktan feragat edeni padişah bil. Onun nuru ayla güneş olmaksızın da parlar durur.
-
مخزن آن دارد که مخزن ذات اوست ** هستی او دارد که با هستی عدوست 1470
- Mahzene sahip olan, zatı mahzen olmuş kişidir. Varlığa, mağlûp olan, varlığa düşman olan kişidir.
-
خواجهی لقمان به ظاهر خواجهوش ** در حقیقت بنده، لقمان خواجهاش
- Lokman’ın efendisi, görünüşte onun efendisiydi ama hakikatte Lokman’ın kuluydu.
-
در جهان باژگونه زین بسی است ** در نظرشان گوهری کم از خسی است
- Bu ters dünyada benzerler pek çoktur. Onların nazarında bir gevher, çöp parçasından da bayağıdır.
-
مر بیابان را مفازه نام شد ** نام و رنگی عقلشان را دام شد
- Her çöle, geçip kurtulunacak yer adı verilmiştir. Ad ve suret, halkın akıllarına tuzaktır.
-
یک گره را خود معرف جامه است ** در قبا گویند کاو از عامه است
- Bir güruhu, elbisesi tanıtır. Onu o libasla görünce avamdan derler.
-
یک گره را ظاهر سالوس زهد ** نور باید تا بود جاسوس زهد 1475
- Mürailik sureti de bir güruhun adını zâhitliğe çıkarmıştır. Hâlbuki kendisi riyaya boğulmuştur.
-
نور باید پاک از تقلید و غول ** تا شناسد مرد را بیفعل و قول
- Taklitten, kapıp kaçmadan arınmış nur gerek ki, onu, sözünü dinlemeden, işini görmeden tanısın.
-
در رود در قلب او از راه عقل ** نقد او بیند نباشد بند نقل
- Bu nura sahip olan, akıl yoluyla onun kalbine girer, nakdini görür, nakil ve rivayete bağlanmaz.
-
بندگان خاص علام الغیوب ** در جهان جان جواسیس القلوب
- Gaybı adamakıllı bilen Allah’ın has kulları can âleminde kalp casuslarıdır.
-
در درون دل در آید چون خیال ** پیش او مکشوف باشد سر حال
- Hayal gibi gönle girerler. Gizli şey ve hal, onların önünde apaçıktır.
-
در تن گنجشک چه بود برگ و ساز ** که شود پوشیده آن بر عقل باز 1480
- Serçenin vücudunda ne kuvvet, ne kudret vardır ki sırrı, doğanın aklından gizli kalsın?
-
آن که واقف گشت بر اسرار هو ** سر مخلوقات چه بود پیش او
- Allah sırlarına vakıf olan kişinin önünde mahlûkatın sırrı nedir ki?
-
آن که بر افلاک رفتارش بود ** بر زمین رفتن چه دشوارش بود
- Göklere çıkan adama yeryüzünde yürümek güç gelir mi?
-
در کف داود کاهن گشت موم ** موم چه بود در کف او ای ظلوم
- Be zalim, Davut’un elinde demir mum haline gelir, erirdi, artık onun avucunda mum ne oluyor?
-
بود لقمان بنده شکلی خواجهای ** بندگی بر ظاهرش دیباجهای
- Lokman, kul şeklinde bir efendiydi. Kulluğu, yalnız zahiri bir görünüşten ibaretti.
-
چون رود خواجه به جای ناشناس ** در غلام خویش پوشاند لباس 1485
- Meselâ, efendi tanımadık bir yere giderse kuluna elbisesini giydirir.
-
او بپوشد جامههای آن غلام ** مر غلام خویش را سازد امام
- Kendisi de o kölenin libaslarını giyer, köleyi kendisine efendi yapar.
-
در پیش چون بندگان در ره شود ** تا نباید زو کسی آگه شود
- Kullar gibi onun ardından yürür. Bu suretle kendisini kimseye tanıtmaz.
-
گوید ای بنده تو رو بر صدر شین ** من بگیرم کفش چون بندهی کهین
- Ey kul, sen başköşeye otur. Ben, eski bir kul gibi ayakkabılarını götüreyim.
-
تو درشتی کن مرا دشنام ده ** مر مرا تو هیچ توقیری منه
- Sen sertlik et, bana söv, hiçbir suretle ağırlama.