- 
		   چه عجب گر سر ز بد پنهان کنی ** این عجب که سر ز خود پنهان کنی   1500
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Sırrını kötülerden gizlemen, şaşılacak bir şey değil; şaşılacak şey kendinden de saklaman, kendinden de gizlemendir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    کار پنهان کن تو از چشمان خود ** تا بود کارت سلیم از چشم بد
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Fakat sen, işini gözünden bile gizle de işine kötü göz değmesin.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    خویش را تسلیم کن بر دام مزد ** و انگه از خود بیز خود چیزی بدزد
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Kendini ücret tuzağına teslim et de sonra kendinden, kendiliğin olmaksızın bir şey çal.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    میدهند افیون به مرد زخممند ** تا که پیکان از تنش بیرون کنند
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Yaralıya, vücudundan temreni çıkarabilmek için afyon verir, uyuturlar.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    وقت مرگ از رنج او را میدرند ** او بدان مشغول شد جان میبرند
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Ölüm vaktinde de adama elem ve ıstıraplar verirler. O halde meşgulken canını alıverirler.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   چون به هر فکری که دل خواهی سپرد ** از تو چیزی در نهان خواهند برد   1505
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Şu halde anlıyorsun ya, gönlünü herhangi bir düşünceye verdin mi, gizlice senden bir şey alacaklardır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    هر چه اندیشی و تحصیلی کنی ** میدرآید دزد از آن سو کایمنی
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Her ne düşünür, her ne elde edersen hırsız, emin olduğun yerden gelip çatmaktadır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    پس بدان مشغول شود کان بهترست ** تا ز تو چیزی برد کان کهترست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Binaenaleyh bari en iyi işe koyul da hırsız, senden hiç olmazsa en bayağı, en aşağı bir şeyi alıp götürebilsin.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    بار بازرگان چو در آب اوفتد ** دست اندر کالهی بهتر زند
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Tacirin yükü suya düşerse ondan daha iyi bir kumaşa el atar.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    چون که چیزی فوت خواهد شد در آب ** ترک کمتر گوی و بهتر را بیاب
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Senin de mademki suya bir şeyin düşecek, mahvolacak. En aşağı şeyi terk et de daha iyisini bul.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
	      
		  
		  - 
		  ظاهر شدن فضل و زیرکی لقمان پیش امتحان کنندگان
 
	      
	       
	      
	       
	      
		  - İmtihan edenlerce, Lokman’ın fazilet veferasetinin meydana çıkması
 
		  
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   هر طعامی کاوریدندی به وی ** کس سوی لقمان فرستادی ز پی   1510
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Lokman’ın efendisi, kendisine yemek getirdiler mi, Lokman’a adam gönderip çağırtır,
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    تا که لقمان دست سوی آن برد ** قاصدا تا خواجه پس خوردش خورد
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Önce o yemeğe Lokman el sunar, efendisi de ondan sonra yerdi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    سور او خوردی و شور انگیختی ** هر طعامی کاو نخوردی ریختی
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu suretle onun artığını afiyetle yer, bundan zevk alır, onun yemediğini ise dökerdi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    ور بخوردی بیدل و بیاشتها ** این بود پیوندی بیانتها
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Hatta yese bile gönülsüz, iştahsız yerdi. İşte asıl sonsuz dirlik, birlik budur.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    خربزه آورده بودند ارمغان ** گفت رو فرزند لقمان را بخوان
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bir gün Lokman’ın efendisine hediye olarak bir karpuz getirdiler. Hizmetçiye “ Git, oğlum Lokman’ı çağır” dedi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   چون برید و داد او را یک برین ** همچو شکر خوردش و چون انگبین   1515
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Lokman gelince, efendisi, karpuzu kesip ona bir dilim verdi. Lokman, o dilimi bal gibi, şeker gibi yedi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    از خوشی که خورد داد او را دوم ** تا رسید آن گرچها تا هفدهم
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Hem de öyle lezzetle yedi ki Lokman’ın efendisi, ikinci dilimi de kesip sundu. Böyle, böyle karpuzu tekmil yedi;
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    ماند گرچی گفت این را من خورم ** تا چه شیرین خربزه ست این بنگرم
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Yalnız bir dilim kaldı. Efendisi “ Bunu da ben yiyeyim; bir göreyim, bakayım, nasıl şey, herhalde tatlı bir karpuz” dedi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    او چنین خوش میخورد کز ذوق او ** طبعها شد مشتهی و لقمه جو
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Çünkü Lokman, öyle lezzetle, öyle zevkle, öyle iştahlı, iştahlı yiyordu ki görenlerin de iştahı geliyordu.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    چون بخورد از تلخیش آتش فروخت ** هم زبان کرد آبله هم حلق سوخت
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Efendisi, o dilimi yer yemez karpuzun acılığından ağzını bir ateştir sardı, dili uçukladı, boğazı yandı.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   ساعتی بیخود شد از تلخی آن ** بعد از آن گفتش که ای جان و جهان   1520
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Bir eyyam acılığından âdeta kendisini kaybetti. Sonra “A benim canım, efendim,
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    نوش چون کردی تو چندین زهر را ** لطف چون انگاشتی این قهر را
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Böyle bir zehri nasıl oldu da tatlı, tatlı yedin, böyle bir kahrı nasıl oldu da lütuf saydın?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    این چه صبر است این صبوری از چه روست ** یا مگر پیش تو این جانت عدوست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu ne sabır? Neden böyle sabrettin? Sanki canına kastın var?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    چون نیاوردی به حیلت حجتی ** که مرا عذری است بس کن ساعتی
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Niye bir şey söylemedin, niye biraz sabret şimdi yiyemem demedin?” dedi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گفت من از دست نعمت بخش تو ** خوردهام چندان که از شرمم دو تو
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Lokman dedi ki: “ Senin nimetler bağışlayan elinden o kadar rızıklandım ki utancımdan âdeta iki kat olmuşumdur.