-
کان درختان را نهایت چیست بر ** گر چه یکسانند این دم در نظر
- O iki ağaç, filvaki şimdi görünüşte bir görünüyor ama ağaçlardan maksat ne? Meyve vermek değil mi?
-
شیخ کاو ینظر بنور الله شد ** از نهایت وز نخست آگاه شد
- Allah nuruyla gören, sondan önden agâh olan şeyh;
-
چشم آخر بین ببست از بهر حق ** چشم آخر بین گشاد اندر سبق
- Âhiri gören gözü Allah uğrunda yummuş, menzile ulaşma hususunda sonu gören gözü açmıştır.
-
آن حسودان بد درختان بودهاند ** تلخ گوهر شور بختان بودهاند
- O hasetçiler, kötü ağaçtır. Yarattıkları acı, bahtları kötüdür.
-
از حسد جوشان و کف میریختند ** در نهانی مکر میانگیختند 1570
- Hasetten coşarlar, ağızları köpürür durur, gizlice hileler kurarlar.
-
تا غلام خاص را گردن زنند ** بیخ او را از زمانه بر کنند
- Bu suretle has kölenin boynunu vurmak, dünyadan kazımak dilerler.
-
چون شود فانی چو جانش شاه بود ** بیخ او در عصمت الله بود
- Canı, padişahın canı olan kişi, nasıl fâni olur? Birisinin gönlünü Allah korursa o adam nasıl yok olur?
-
شاه از آن اسرار واقف آمده ** همچو بو بکر ربابی تن زده
- Padişah o sıralara vâkıftı, fakat Ebubekr-i Rebabi gibi ses çıkarmıyordu.
-
در تماشای دل بد گوهران ** میزدی خنبک بر آن کوزهگران
- Yaratılışları kötü, ahlâkları fena kişilerin gönüllerini görüyor, o testicilerle gizlice alay ediyordu.
-
مکر میسازند قومی حیلهمند ** تا که شه را در فقاعی در کنند 1575
- Hileciler, hile düzüp koşuyorlar, padişahı çömleğe sokmak istiyorlardı.
-
پادشاهی بس عظیمی بیکران ** در فقاعی کی بگنجد ای خران
- O kadar büyük bir padişah, a eşekler, nasıl bir çömleğe sığar?
-
از برای شاه دامی دوختند ** آخر این تدبیر از او آموختند
- Padişah için bir tuzak ördüler ama nihayet bu hileyi de ondan öğrendiler.
-
نحس شاگردی که با استاد خویش ** همسری آغازد و آید به پیش
- Ne kötü talebedir o talebe ki hocasıyla baş koşar, onunla kendisini bir görür.
-
با کدام استاد استاد جهان ** پیش او یکسان و هویدا و نهان
- Hem de hangi hocayla? Huzurunda gizli, aşikâr bir olan cihan hocasıyla.
-
چشم او ینظر بنور الله شده ** پردههای جهل را خارق بده 1580
- Onun gözü, Allah nuruyla bakmakta, bilgisizlik perdelerini yırtıp yakmaktadır.
-
از دل سوراخ چون کهنه گلیم ** پردهای بندد به پیش آن حکیم
- O talebe, eski kilim gibi paramparça, delik deşik olmuş gönülleri bir perde yapıp o hâkimin önüne gerer.
-
پرده میخندد بر او با صد دهان ** هر دهانی گشته اشکافی بر آن
- Hâlbuki o perde bile yüzlerce ağzıyla ona gülüp durur. Her ağzı hocaya bir delik olmuştur. ( deliklerden talebenin gönlünü seyreder durur.)
-
گوید آن استاد مر شاگرد را ** ای کم از سگ نیستت با من وفا
- Hoca, talebeye der ki; “ Ey köpekten de aşağı olan, bana hiç mi vefan yok?
-
خود مرا استا مگیر آهن گسل ** همچو خود شاگرد گیر و کوردل
- Haydi, beni kuvvetli, müşküller halledici bir hoca farz etme, tut ki senin gibi bir talebeyim, senin gibi gönül gözüm kör.
-
نه از منت یاری است در جان و روان ** بیمنت آبی نمیگردد روان 1585
- Fakat canına, gönlüne yardımım da mı dokunmadı? Sana ben olmadıkça bir feyiz bile akmıyor.
-
پس دل من کارگاه بخت تست ** چه شکنی این کارگاه ای نادرست
- Şu halde görüyorsun ya, gönlüm, senin bahtının tezgâhı. Be doğru düzen olmayan, bu tezgahı niye kırarsın?
-
گوییاش پنهان زنم آتش زنه ** نه به قلب از قلب باشد روزنه
- Çakmağı gizlice çakıyorum dersen kalpten, kalbe pencere yok mu ki?
-
آخر از روزن ببیند فکر تو ** دل گواهی میدهد زین ذکر تو
- Gönül, nihayet senin fikrini de pencereden görür, andığın şeye şahadet eder.
-
گیر در رویت نمالد از کرم ** هر چه گویی خندد و گوید نعم
- Tut ki kereminden yüzüne vurmuyor, yüzünü yerlere sürtmüyor, ne söylersen gülüp “ Evet, evet” diyor.
-
او نمیخندد ز ذوق مالشت ** او همیخندد بر آن اسگالشت 1590
- Fakat senin hilene, hud’ana gülmüyor. Kötü huyuna, yaptığın şeylere gülüyor.