English    Türkçe    فارسی   

2
1586-1610

  • پس دل من کارگاه بخت تست ** چه شکنی این کارگاه ای نادرست‏
  • Şu halde görüyorsun ya, gönlüm, senin bahtının tezgâhı. Be doğru düzen olmayan, bu tezgahı niye kırarsın?
  • گویی‏اش پنهان زنم آتش زنه ** نه به قلب از قلب باشد روزنه‏
  • Çakmağı gizlice çakıyorum dersen kalpten, kalbe pencere yok mu ki?
  • آخر از روزن ببیند فکر تو ** دل گواهی می‏دهد زین ذکر تو
  • Gönül, nihayet senin fikrini de pencereden görür, andığın şeye şahadet eder.
  • گیر در رویت نمالد از کرم ** هر چه گویی خندد و گوید نعم‏
  • Tut ki kereminden yüzüne vurmuyor, yüzünü yerlere sürtmüyor, ne söylersen gülüp “ Evet, evet” diyor.
  • او نمی‏خندد ز ذوق مالشت ** او همی‏خندد بر آن اسگالشت‏ 1590
  • Fakat senin hilene, hud’ana gülmüyor. Kötü huyuna, yaptığın şeylere gülüyor.
  • پس خداعی را خداعی شد جزا ** کاسه زن کوزه بخور اینک سزا
  • Hile edenin göreceği, bulacağı karşılık hileden ibarettir. Büyük testiyi vur kır, küçük testiyi al iç. İşte lâyığın bu!
  • گر بدی با تو و را خنده‏ی رضا ** صد هزاران گل شکفتی مر ترا
  • Eğer o senden razı olur, bu yüzden gülerse sana yüz binlerce gül açılır.
  • چون دل او در رضا آرد عمل ** آفتابی دان که آید در حمل‏
  • Gönlü senden razı olursa bil ki o, Hamel burcunda bir güneş kesilir.
  • زو بخندد هم نهار و هم بهار ** در هم آمیزد شکوفه و سبزه‏زار
  • O yüzden hem gündüz güler hem bahar. Çiçeklerle yeşillikler birbirine karışır.
  • صد هزاران بلبل و قمری نوا ** افکنند اندر جهان بی‏نوا 1595
  • Yüz binlerce bülbülle kumru ötüşmeye başlar; sessiz cihanı sesle doldurur.
  • چون که برگ روح خود زرد و سیاه ** می‏ببینی چون ندانی خشم شاه‏
  • Ruh yaprağını sararmış, kararmış bir halde görüyorsun da padişahın gazabından yine haberin yok.
  • آفتاب شاه در برج عتاب ** می‏کند روها سیه همچون کباب‏
  • Padişahın güneşi itap burcunda olunca yüzleri kebap gibi karartır.
  • آن عطارد را ورقها جان ماست ** آن سپیدی و آن سیه میزان ماست‏
  • O Utarit’in sayfaları, bizim canımızdır; o sayfalardaki beyazlık, karalık, bizim mizanımız.
  • باز منشوری نویسد سرخ و سبز ** تا رهند ارواح از سودا و عجز
  • Sonra ruhları; sevdadan, acizlikten kurtarsın diye tekrar kırmızı ve yeşil bir ferman yazar.
  • سرخ و سبز افتاد نسخ نو بهار ** چون خط قوس و قزح در اعتبار 1600
  • Hulâsa ilkbaharın yazıp çizdiği şeyler de kavsikuzah gibi kırmızı ve yeşil sayılır”.
  • عکس تعظیم پیغام سلیمان علیه السلام در دل بلقیس از صورت حقیر هدهد
  • Hüthüdün küçücük vücudunu görünce,Belkıs’ın kalben Süleymen Âleyhisselâm’dangelen haberi ulu bulması
  • رحمت صد تو بر آن بلقیس باد ** که خدایش عقل صد مرده بداد
  • Belkıs’a yüzlerce rahmet olsun. Tanrı, ona yüzlerce erkeğin aklını vermişti.
  • هدهدی نامه بیاورد و نشان ** از سلیمان چند حرفی با بیان‏
  • Bir hüthüt kuşu, Süleyman’dan birkaç satırdan ibaret bir mektup getirdi.
  • خواند او آن نکتهای با شمول ** با حقارت ننگرید اندر رسول‏
  • Belkıs okudu. Elçinin getirdiği o şümullü nükteleri hor görmedi.
  • جسم هدهد دید و جان عنقاش دید ** حس چو کفی دید و دل دریاش دید
  • Gözü, hüthütü gördü, gönlü onun Anka olduğunu anladı. Duygusu onu bir köpekten ibaret gördü, gönlüyse bir derya.
  • عقل با حس زین طلسمات دو رنگ ** چون محمد با ابو جهلان به جنگ‏ 1605
  • Akıl, bu iki renkli tılsımlar yüzünden Muhammet’le, Ebucehil’lerin savaştığı gibi duygu ile savaşır durur.
  • کافران دیدند احمد را بشر ** چون ندیدند از وی انشق القمر
  • Kâfirler, Ahmet’i beşer gördüler. Çünkü onun ayı böldüğünü görmemişlerdi.
  • خاک زن در دیده‏ی حس بین خویش ** دیده‏ی حس دشمن عقل است و کیش‏
  • Hisse ait gözüne toprak serp. His gözü, akla da düşmandır, dine de.
  • دیده‏ی حس را خدا اعماش خواند ** بت پرستش گفت و ضد ماش خواند
  • Allah duygu gözüne kör dedi, putperest dedi, bizim zıddımız dedi.
  • ز انکه او کف دید و دریا را ندید ** ز انکه حالی دید و فردا را ندید
  • Çünkü o, köpüğü gördü de denizi görmedi. Bu demi gördü de yarını görmedi.
  • خواجه‏ی فردا و حالی پیش او ** او نمی‏بیند ز گنجی جز تسو 1610
  • Bu günün sahibi de odur, yarının sahibi de. Her ana sahip olan, önünde durup durur da o, hazineden bir pul bile görmez.