English    Türkçe    فارسی   

2
1662-1686

  • کی بگوید لکلک آن لک لک به جان ** لک چه باشد ملک تست ای مستعان‏
  • Nasıl olur da leylek “lek, lek – senin sesin” sesini canla, başla çıkarır. Ey yardımı dilenen Allah, senin de ne demek? Zaten her şey senin mülkünden ibaret.
  • کی نماید خاک اسرار ضمیر ** کی شود بی‏آسمان بستان منیر
  • Nasıl olur da toprak, içteki sırları gösterir? Nasıl olur da bahçe gökyüzü gibi aydınlanır?
  • از کجا آورده‏اند آن حله‏ها ** من کریم من رحیم کلها
  • Bu güzel ve ağır elbiseleri nereden getirdiler? Hepsini de kerem sahibi Allahtan. Hepsini de merhamet sahibi Allahtan!
  • آن لطافتها نشان شاهدی است ** آن نشان پای مرد عابدی است‏ 1665
  • O letafetler, bir güzellik nişanesidir, o nişane de ibadet edici bir erin ayak izi.
  • آن شود شاد از نشان کاو دید شاه ** چون ندید او را نباشد انتباه‏
  • Padişahtan nişane gören sevinir. Görmeyene gelince, uyanıp kendine gelemez.
  • روح آن کس کاو به هنگام أ لست ** دید رب خویش و شد بی‏خویش و مست‏
  • Elest deminde Rabbini görüp sarhoş olarak kendinden geçen kişinin ruhu bu gün de Rabbini görür, kendinden geçer.
  • او شناسد بوی می کاو می بخورد ** چون نخورد او می چه داند بوی کرد
  • Şarap kokusunu şarap içen tanır. Şarap içmeyen şarap kokusunu ne bilsin?
  • ز انکه حکمت همچو ناقه‏ی ضاله است ** همچو دلاله شهان را داله است‏
  • Hikmet, müminin kaybolmuş devesine benzer, Hikmet, teşrifatçı gibi adamı padişahla görüştürür.
  • تو ببینی خواب در یک خوش لقا ** کاو دهد وعده و نشانی مر ترا 1670
  • Rüyada güzel yüzlü birisini görürsün, o sana vade verir, alâmetler söyler.
  • که مراد تو شود اینک نشان ** که بپیش آید ترا فردا فلان‏
  • Muradın olacak, nişanesi de bu: Yarın sana filân kişi gelecek.
  • یک نشانی آن که او باشد سوار ** یک نشانی که ترا گیرد کنار
  • Onun bir alâmeti atlı oluşudur. Bir alâmeti de şu: Seni görünce kucaklayacak.
  • یک نشانی که بخندد پیش تو ** یک نشان که دست بندد پیش تو
  • Bir alâmeti de seni görünce gülmesi; diğer bir nişanesi de sana karşı el kavuşturmasıdır.
  • یک نشانی آن که این خواب از هوس ** چون شود فردا نگویی پیش کس‏
  • Diğer bir alâmeti de şudur ki: Heveslenip bu rüyayı yarın hiç kimseye söylemeyeceksin.
  • ز ان نشان با والد یحیی بگفت ** که نیایی تا سه روز اصلا به گفت‏ 1675
  • Bu alâmet, Yahya’nın babasına da gösterilmiş, ona da “ Üç güne kadar kimseye bir söz söylemeye muktedir olamazsın.
  • تا سه شب خامش کن از نیک و بدت ** این نشان باشد که یحیی آیدت‏
  • Üç geceye dek iyiden kötüden bahsetme, sus. İşte bu senden Yahya adlı bir çocuk olacağına alâmettir.
  • دم مزن سه روز اندر گفت‏وگو ** کاین سکوت است آیت مقصود تو
  • Üç gün konuşma. Bu susmak senin maksadına erişeceğine delâlet eder.
  • هین میاور این نشان را تو به گفت ** وین سخن را دار اندر دل نهفت‏
  • Kendine gel, bunları dile getirme. Bu sözü gönlünde gizli tut” denmişti.
  • این نشانها گویدش همچون شکر ** این چه باشد صد نشانی دگر
  • Sana da bu alâmetleri şeker gibi tatlı, tatlı söyler. Hatta bunlar nedir ki? Daha yüzlerce nişaneler var.
  • این نشان آن بود کان ملک و جاه ** که همی‏جویی بیابی از اله‏ 1680
  • Bu rüya; durmadan dinlenmeden biteviye Allah’tan dilediğin saltanata, istediğin makama erişeceğine alâmettir.
  • آن که می‏گریی به شبهای دراز ** و انکه می‏سوزی سحرگه در نیاز
  • Olması için uzun gecelerde ağlayıp inlediğin, seher çağlarında niyaz ettiğin muradına;
  • آن که بی‏آن روز تو تاریک شد ** همچو دوکی گردنت باریک شد
  • Eline girmedikçe günlerini karartan, boynunu iğ gibi incelten maksadına erişeceğine delâlet eder.
  • و آن چه دادی هر چه داری در زکات ** چون زکات پاک بازان رختهات‏
  • Temiz erler nasıl varını, yoğunu verirlerse sen de onu elde etmek için varını, yoğunu verdin;
  • رختها دادی و خواب و رنگ رو ** سر فدا کردی و گشتی همچو مو
  • Malını, mülkünü, uykunu feda ettin, yüzünün rengi kaçtı, hatta başından bile geçtin, bir kıl gibi kaldın;
  • چند در آتش نشستی همچو عود ** چند پیش تیغ رفتی همچو خود 1685
  • Nice demdir ödağacı gibi ateşlere atıldın. Kaç kereler miğfer gibi kılıç önüne gittin!
  • زین چنین بی‏چارگیها صد هزار ** خوی عشاق است و ناید در شمار
  • Bunlar gibi, yüz binlerce biçarelikler, âşıkların huyudur. Bunlar, sayıya gelmez ki!