-
در درون کعبه رسم قبله نیست ** چه غم ار غواص را پاچیله نیست
- Kâbe’nin içinde kıbleden eser yoktur, dalgıcın ayağında dolak olmazsa ne gam!
-
تو ز سر مستان قلاووزی مجو ** جامه چاکان را چه فرمایی رفو
- Yürü, sarhoşlardan kılavuzluk arama. Elbisesi paramparça olana yamadan bahsetme.
-
ملت عشق از همه دینها جداست ** عاشقان را ملت و مذهب خداست 1770
- Aşk şeriatı, bütün dinlerden ayrıdır. Âşıkların şeriatı da Allah’tır, mezhebi de.
-
لعل را گر مهر نبود باک نیست ** عشق در دریای غم غمناک نیست
- Lâlin, lâl olduğunu ispat eden bir damgası olmasa da ne çıkar? Aşk, gam denizinde gamlanmaz ki!
-
وحی آمدن موسی را علیه السلام در عذر آن شبان
- Musa Aleyhisselem’a o çobanın mazur olduğuna dair vahiy gelmesi
-
بعد از آن در سر موسی حق نهفت ** رازهایی کان نمیآید به گفت
- Ondan sonra Hak, Musa’nın sırrına dile gelmeyecek sırlar söyledi;
-
بر دل موسی سخنها ریختند ** دیدن و گفتن به هم آمیختند
- Musa’nın gölüne sözler döktüler. Görmekle söylemeyi birbirine karıştırdılar.
-
چند بیخود گشت و چند آمد به خود ** چند پرید از ازل سوی ابد
- Nice defa kendisinden geçti, nice defa kendisine geldi. Kaç kere ezelden ebede uçtu!
-
بعد از این گر شرح گویم ابلهی است ** ز انکه شرح این ورای آگهی است 1775
- Eğer bundan ötesini anlatmaya kalkışırsam ahmaklık etmiş olurum. Çünkü bunu açmak, bunu anlatmak, anlayışın ötesindedir.
-
ور بگویم عقلها را بر کند ** ور نویسم بس قلمها بشکند
- Söylesen akıllar hayran olur. Yazsam birçok kalemler kırılır!
-
چون که موسی این عتاب از حق شنید ** در بیابان در پی چوپان دوید
- Musa Allahtan bu azarı duyunca çöle düşüp çobanın ardınca koştu.
-
بر نشان پای آن سر گشته راند ** گرد از پردهی بیابان بر فشاند
- O hayran âşığın izini izledi, çöldeki otların tozunu silkti.
-
گام پای مردم شوریده خود ** هم ز گام دیگران پیدا بود
- Âşık ve hayran adamların ayak izleri, başkalarının izlerinden ayrılır, hemen belli olur.
-
یک قدم چون رخ ز بالا تا نشیب ** یک قدم چون پیل رفته بر وریب 1780
- Âşık, Ruh gibi bir ayağını yukardan aşağıya atar; bir ayağını fil gibi eğri büğrü basar.
-
گاه چون موجی بر افرازان علم ** گاه چون ماهی روانه بر شکم
- Bazen bir dalga gibi bayrak diker, yücelir. Bazen balık gibi suyun içinde gider, görünmez.
-
گاه بر خاکی نبشته حال خود ** همچو رمالی که رملی بر زند
- Bazen de remilcinin remil dökmesi gibi ahvalini toprak üstüne yazar.
-
عاقبت دریافت او را و بدید ** گفت مژده ده که دستوری رسید
- Musa nihayet onu bulup gördü. Dedi ki: “Müjdemi ver! Allah’tan izin geldi.
-
هیچ آدابی و ترتیبی مجو ** هر چه میخواهد دل تنگت بگو
- Hiçbir sebep ve tertip yolu arama; daralan gönlün ne isterse onu söyle!
-
کفر تو دین است و دینت نور جان ** ایمنی و ز تو جهانی در امان 1785
- Senin küfrün, din, dinin can nuru. Sen emniyete erişmişsin; bütün bir cihan da senin yüzünden amanda.
-
ای معاف یفعل الله ما یشاء ** بیمحابا رو زبان را بر گشا
- Ey “Allah dilediğini yapar” sırrına erişip o sırla her şeyden affedilmiş olan kişi; pervasızca yürü, dilini aç!
-
گفت ای موسی از آن بگذشتهام ** من کنون در خون دل آغشتهام
- Çoban “ Ey Musa, ben o halde, o sözden geçtim. Şimdi kendi gönlümün kanına bulandım.
-
من ز سدرهی منتهی بگذشتهام ** صد هزاران ساله ز آن سو رفتهام
- Ben Sidret-ül Müntehâ’dan da aşmış, oradan bile yüz binlerce yıl öte gitmişim.
-
تازیانه بر زدی اسبم بگشت ** گنبدی کرد و ز گردون بر گذشت
- Sen bir kamçı vurdun, atım şahlanıp sıçradı, kâinatı aştı.
-
محرم ناسوت ما لاهوت باد ** آفرین بر دست و بر بازوت باد 1790
- Nâsutumuzun mahremi Lâhut’u olsun artık. Aferin eline koluna!
-
حال من اکنون برون از گفتن است ** این چه میگویم نه احوال من است
- Şimdi benim halim, söze sığmaz. Zaten bu söylediğim de benim ahvalim değil.
-
نقش میبینی که در آیینهای است ** نقش تست آن نقش آن آیینه نیست
- Ayna da bir suret görürsün ya. Fakat o senin suretindir, aynanın değil.