English    Türkçe    فارسی   

2
1915-1939

  • اندر او نه حیله ماند نه روش ** پس کنم ناگفته تان من پرورش‏ 1915
  • Ne uyku uyuyabilir, ne yemek yiyebilir. Onun için ben sizi, bunu söylemeden terbiye etmekte, yetiştirmekteyim.
  • همچو بو بکر ربابی تن زنم ** دست چون داود در آهن زنم‏
  • Ebu Bekr-i Rebabi gibi susmakta, Davut gibi demire el vurmaktayım.
  • تا محال از دست من حالی شود ** مرغ پر برکنده را بالی شود
  • Bu suretle de olmayacak şey, benim elimde mümkün olur, bir hale yola girer, kanadı yolunmuş kuşun bile kanadı çıkar.
  • چون ید الله فوق أیدیهم بود ** دست ما را دست خود فرمود احد
  • Çünkü Allah’ın eli, insanların ellerinden üstündür. Tek Allah da bizim elimize “ Benim elim” demiştir.
  • پس مرا دست دراز آمد یقین ** بر گذشته ز آسمان هفتمین‏
  • Şu halde şüphe yok ki benim kolum uzundur; her yere, her şeye erişir. Ta yedinci kat gökten bile aşar.
  • دست من بنمود بر گردون هنر ** مقریا بر خوان که انشق القمر 1920
  • Elim gökte bile hünerler göstermiştir. Ey Kuran okuyan “İnşakkal Kamer” ayetini okuyuver!
  • این صفت هم بهر ضعف عقلهاست ** با ضعیفان شرح قدرت کی رواست‏
  • Bu övüş de akıllar zayıf olduğu içindir. Zayıf olanlara kudreti anlatmaya imkân mı var?
  • خود بدانی چون بر آری سر ز خواب ** ختم شد و الله أعلم بالصواب‏
  • Uykudan başkaldırırsan anlarsın. Bu iş böyledir işte. Doğrusunu Allah daha iyi bilir.
  • مر ترا نه قوت خوردن بدی ** نه ره و پروای قی کردن بدی‏
  • Eğer sen içinde ki yılanı bilseydin ne elma yemeğe kuvvetin kalırdı, ne yol yürümeye, ne de kusmağa!
  • می‏شنیدم فحش و خر می‏راندم ** رب یسر زیر لب می‏خواندم‏
  • Sen beni sövüyordun, ben de seslenmiyor, fakat atımı sürüyordum. Gizlice de Yarabbi, sen işimi kolaylaştır demekteydim.
  • از سبب گفتن مرا دستور نه ** ترک تو گفتن مرا مقدور نه‏ 1925
  • Sebebi söylememe izin yoktu, fakat seni kendi haline bırakmaya da kaadir değilim.
  • هر زمان می‏گفتم از درد درون ** اهد قومی إنهم لا یعلمون‏
  • Her an gönlümdeki dert yüzünden, Yarabbi, kavmime yolu sen göster, çünkü onlar bilmiyorlar, demekteydim” dedi.
  • سجده‏ها می‏کرد آن رسته ز رنج ** کای سعادت ای مرا اقبال و گنج‏
  • Derdinden kurtulan adam, secdeler etmekte “ Ey bana saadet, ikbal ve hazine olan!
  • از خدا یابی جزاها ای شریف ** قوت شکرت ندارد این ضعیف‏
  • Ey yüce kişi! Allah’tan hayırlar bul! Bu zayıfın sana şükretmeye kudreti yok.
  • شکر حق گوید ترا ای پیشوا ** آن لب و چانه ندارم و آن نوا
  • Mükâfatını Allah versin. Ağzım, dilim, sana şükretmekte âciz” demekteydi.
  • دشمنی عاقلان زین‏سان بود ** زهر ایشان ابتهاج جان بود 1930
  • İşte akıların düşmanlığı bu çeşittir. Onların zehirleri bile cana neşe verir.
  • دوستی ابله بود رنج و ضلال ** این حکایت بشنو از بهر مثال‏
  • Ahmağın dostluğu ise eziyettir, sapıklıktır. Misal olarak birde hikâyeyi dinle:
  • اعتماد کردن بر تملق و وفای خرس‏
  • Bir adamın, ayının vefakârlığına güvenmesi
  • اژدهایی خرس را در می‏کشید ** شیر مردی رفت و فریادش رسید
  • Bir ejderha bir ayıyı yakalamıştı. Yiğidin biri, giderken ayının bağırmasını duydu.
  • شیر مردانند در عالم مدد ** آن زمان کافغان مظلومان رسد
  • Âlemde düşkünlere yardımcı erler vardır. Onlar, mazlumlar feryat ettiler mi derhal yetişirler.
  • بانگ مظلومان ز هر جا بشنوند ** آن طرف چون رحمت حق می‏دوند
  • Mazlumların seslerini her yerden işitirler, Hak rahmeti gibi o tarafa koşarlar.
  • آن ستونهای خللهای جهان ** آن طبیبان مرضهای نهان‏ 1935
  • Âlemin sarsıntılarına, yıkıntılarına direk, destek olan, gizli dertlerin tabibi bulunan o erler;
  • محض مهر و داوری و رحمتند ** همچو حق بی‏علت و بی‏رشوتند
  • Muhabbetin, adaletin, rahmetin ta kendisidirler. Onlar, Hak gibi illetsiz, rüşvetsiz kişilerdir.
  • این چه یاری می‏کنی یک بارگیش ** گوید از بهر غم و بی‏چارگیش‏
  • Onlardan birine “Can ve gönülden ettiğin bu yardım için, neden yardım ediyorsun?” denilse ancak “ yardım isteyenin gamından, çaresizliğinden” der.
  • مهربانی شد شکار شیر مرد ** در جهان دارو نجوید غیر درد
  • Erin avı merhamettir. İlaç, âlemde dertten başka bir şey aramaz.
  • هر کجا دردی دوا آن جا رود ** هر کجا پستی است آب آن جا دود
  • Nerede bir dert varsa, deva oraya gider. Su, neresi alçaksa, oraya akar.