-
ز آن یکی بازی چنان مغرور شد ** کز تکبر ز اوستادان دور شد
- Bir oyun gören, o tek oyuna öyle mağrur oldu ki ululanması yüzünden üstatlardan uzak kaldı.
-
سامریوار آن هنر در خود چو دید ** او ز موسی از تکبر سر کشید 1980
- Sâmirî gibi. O, kendisinde bir hüner görünce ululanıp Musa’dan baş çekti.
-
او ز موسی آن هنر آموخته ** وز معلم چشم را بر دوخته
- Hâlbuki o, hünerini Musa’dan öğrenmişti. Öyle olduğu halde öğretmeninden gözünü yumdu.
-
لاجرم موسی دگر بازی نمود ** تا که آن بازی و جانش را ربود
- Hulâsa Musa da başka bir oyun etti; onun oyununu kapıverdi, kendisini de!
-
ای بسا دانش که اندر سر دود ** تا شود سرور بدان خود سر رود
- Başta dönüp dolaşan nice hünerler, nice bilgiler vardır ki insan onlarla baş oluncaya kadar, baş elden gider!
-
سر نخواهی که رود تو پای باش ** در پناه قطب صاحب رای باش
- Başının gitmemesini istersen ayak ol, rey ve tedbir sahibi Kutb’a sığın!
-
گر چه شاهی خویش فوق او مبین ** گر چه شهدی جز نبات او مچین 1985
- Şah bile olsan kendini ondan üstün görme. Bal bile olsan onun otundan başka bir şey devşirme.
-
فکر تو نقش است و فکر اوست جان ** نقد تو قلب است و نقد اوست کان
- Senin fikrin surettir, onun ki can. Senin paran kalptir, onunki maden.
-
او تویی خود را بجو در اوی او ** کو و کو گو فاخته شو سوی او
- O, sensin. Kendini onda ara. “Kû, Kû- Nerede, nerede?” diye onun civarında bir üveyik ol!
-
ور نخواهی خدمت ابنای جنس ** در دهان اژدهایی همچو خرس
- Sefa ehline hizmet etmek istemezsen ejderha ağzına düşen ayıya benzersin.
-
بو که استادی رهاند مر ترا ** و ز خطر بیرون کشاند مر ترا
- Belki bir üstat seni kurtarır, tehlikelerden çekip çıkarır.
-
زاریی میکن چو زورت نیست هین ** چون که کوری سر مکش از راه بین 1990
- Mademki gücün kuvvetin yok, ağlayıp inle! Madem ki körsün.. yol görenden baş çekme!
-
تو کم از خرسی نمینالی ز درد ** خرس رست از درد چون فریاد کرد
- Ayıdan daha aşağı mısın ki derdinden ağlayıp inlemiyorsun.? Ayı feryat ettiği için dertten kurtuldu.
-
ای خدا این سنگ دل را موم کن ** نالهی ما را خوش و مرحوم کن
- Ey Allah, bizim taş yüreğimizi mum gibi yumuşat; kerem et de feryadımıza acı!
-
گفتن نابینای سائل که دو کوری دارم
- Kör bir dilencinin “Bende iki körlük var” demesi
-
بود کوری کاو همیگفت الامان ** من دو کوری دارم ای اهل زمان
- Bir kör vardı, derdi ki: “Ey zamane ehli, elâman, benim iki körlüğüm var.
-
پس دو باره رحمتم آرید هان ** چون دو کوری دارم و من در میان
- Şu halde bana iki kat acıyın. Çünkü iki kat körüm, bu iki körlüğe birden müptelâyım”
-
گفت یک کوریت میبینیم ما ** آن دگر کوری چه باشد وانما 1995
- Birisi “Bir körlüğünü görüyoruz. Öbür körlüğün nedir? Göster” dedi.
-
گفت زشت آوازم و ناخوش نوا ** زشت آوازی و کوری شد دوتا
- Kör dedi ki; “Sesim çirkin, avazım bed. Ses çirkinliği ve körlük iki kat körlüktür.
-
بانگ زشتم مایهی غم میشود ** مهر خلق از بانگ من کم میشود
- Çirkin sesim halka keder vermekte. Halkın acıması, sesim yüzünden azalmakta.
-
زشت آوازم به هر جا که رود ** مایهی خشم و غم و کین میشود
- Kötü sesim nereye varırsa hiddet, gam ve kin meydana gelmekte.
-
بر دو کوری رحم را دوتا کنید ** این چنین ناگنج را گنجا کنید
- İki körlüğe siz de iki kat acıyın. Böyle hiçbir yere sığmayan kişiyi gönlünüze sığdırın, hoş görün”
-
زشتی آواز کم شد زین گله ** خلق شد بر وی به رحمت یک دله 2000
- Bu şikâyet, bu sızlanma yüzünden sesinin çirkinliği kalmadı. Halkın hepsi ona acımaya başladı.
-
کرد نیکو چون بگفت او راز را ** لطف آواز دلش آواز را
- Sırrını söyleyince gönlünün güzel sesi, sesini güzelleştirdi, sesindeki çirkinlik gitti.
-
و انکه آواز دلش هم بد بود ** آن سه کوری دوری سرمد بود
- Fakat birisinin gönül sesi de çirkin olursa o adamda üç ebedî körlük vardır.
-
لیک وهابان که بیعلت دهند ** بو که دستی بر سر زشتش نهند
- Fakat sebepsiz illetsiz hacetleri reva edenler, olabilir ki onun çirkin başına bir el korlar.