English    Türkçe    فارسی   

2
2038-2062

  • صد هزاران معجزه دیدی ز من ** صد خیالت می‏فزود و شک و ظن‏
  • Benden yüz binlerce mucize gördüğün halde hayalin yüz kat artmakta, o derece şüpheye, zanna düşmekteydin.
  • از خیال و وسوسه تنگ آمدی ** طعن بر پیغمبری‏ام می‏زدی‏
  • Hayalden, vesveseden daraldın, Peygamberliğime ta’nedip durmaya başladın.
  • گرد از دریا بر آوردم عیان ** تا رهیدیت از شر فرعونیان‏ 2040
  • Seni Firavuna uyanların şerrinden kurtarmak için denizden apaçık toz kopardım.
  • ز آسمان چل سال کاسه و خوان رسید ** وز دعایم جویی از سنگی دوید
  • Gökten kırk yıl kâselerle yemek geldi, duam bereketiyle taştan ırmak coştu.
  • این و صد چندین و چندین گرم و سرد ** از تو ای سرد آن توهم کم نکرد
  • Bu ve buna benzer nice yüzlerce mucize, senin vehmini azaltmadı, eksiltmedi.
  • بانگ زد گوساله‏ای از جادویی ** سجده کردی که خدای من تویی‏
  • Fakat sihirli bir buzağı ses verdi. Allah’ım sensin diye derhal secde ettin.
  • آن توهمهات را سیلاب برد ** زیرکی باردت را خواب برد
  • O vehimlerini Nil götürdü, o soğuk anlayışın uykuya daldı.
  • چون نبودی بد گمان در حق او ** چون نهادی سر چنان ای زشت رو 2045
  • Onun hakkında da niye kötü bir zanna düşmedin? Ey kötü suratlı, onun önüne nasıl baş koydun?
  • چون خیالت نامد از تزویر او ** وز فساد سحر احمق‏گیر او
  • Niçin onun hilesinden şüphelenmedin, onun ahmakları aldatan sihrinden niye işkillenmedin?
  • سامریی خود که باشد ای سگان ** که خدایی بر تراشد در جهان‏
  • Be aşağılık kişiler, Sâmirî kim oluyor ki âlemde bir Allah düzüp koşsun.
  • چون در این تزویر او یکدل شدی ** وز همه اشکالها عاطل شدی‏
  • Onun bu hilesine nasıl oldu da kapıldın, nasıl oldu da ona uydun, onunla aynı fikirde bulundun? Nasıl oldu da bütün şüpheleri attın, kurtuldun?
  • گاو می‏شاید خدایی را به لاف ** در رسولی‏ام تو چون کردی خلاف‏
  • Sence öküz, bir lâfla Allahlığa lâyık oluyor da sonra benim peygamberliğimde şüpheye düşüyorsun ha?
  • پیش گاوی سجده کردی از خری ** گشت عقلت صید سحر سامری‏ 2050
  • Bir öküze eşeklikten secde ettin, aklın Sâmirînin sihrine av oldu.
  • چشم دزدیدی ز نور ذو الجلال ** اینت جهل وافر و عین ضلال‏
  • Ululuk sahibi Allah’ın nurundan göz yumdun. İşte sana adamakıllı bilgisizlik, işte sana sapıklığın ta kendisi!
  • شه بر آن عقل و گزینش که تراست ** چون تو کان جهل را کشتن سزاست‏
  • Yuf olsun sendeki akla, irfana. Senin gibi bilgisizlik madenini öldürmek gerek.
  • گاو زرین بانگ کرد آخر چه گفت ** کاحمقان را این همه رغبت شگفت‏
  • Altından yapılan öküz ses verdi de ne dedi ki, ahmaklar ona bu derece rağbet ettiler?
  • ز آن عجبتر دیده‏اید از من بسی ** لیک حق را کی پذیرد هر خسی‏
  • Ben size daha ziyade şaşılacak pek çok şeyler gösterdim. Fakat aşağılık kişiler, nasıl olur da hakkı kabul ederler?
  • باطلان را چه رباید باطلی ** عاطلان را چه خوش آید عاطلی‏ 2055
  • Bâtılları ne cezbedebilir? Ancak bâtıl! Tembellere ne hoş gelir tembellik!
  • ز انکه هر جنسی رباید جنس خود ** گاو سوی شیر نر کی رو نهد
  • Çünkü her cins, kendi cinsini çeker. Öküz nasıl olur da erkek aslana yüz tutar?
  • گرگ بر یوسف کجا عشق آورد ** جز مگر از مکر تا او را خورد
  • Kurt neden Yusuf’a âşık olacak? Ancak hile ile onu sever görünür, sonra da onu parçalayıp yer.
  • چون ز گرگی وارهد محرم شود ** چون سگ کهف از بنی آدم شود
  • Fakat kurt, kurtluktan kurtulursa Yusuf’a mahrem olur. Eshab-ı Kehf’in köpeğin gibi âdemoğullarından sayılır.
  • چون ابو بکر از محمد برد بو ** گفت هذا لیس وجه کاذب‏
  • Ebubekir, Muhammet’ den bir koku alınca “Bu yüz yalancı yüzü değil” dedi.
  • چون نبد بو جهل از اصحاب درد ** دید صد شق قمر باور نکرد 2060
  • Fakat Ebu cehil, dert sahiplerinden olmadığı için yüzlerce Şakkı Kamer gördü de yine inanmadı.
  • دردمندی کش ز بام افتاد طشت ** زو نهان کردیم حق پنهان نگشت‏
  • Leğeni damdan düşen, şöhreti âleme yayılan dertliden Hakk’ı gizledik, fakat gizlenmedi gitti.
  • و انکه او جاهل بد از دردش بعید ** چند بنمودند و او آن را ندید
  • Cahil olan ve Allah derdinden uzak bulunan kişiye de hakikat sırlarını nice defalar gösterdiler de o görmedi.