-
سنگ آورد و مگس را دید باز ** بر رخ خفته گرفته جای ساز
- Sineğin gene uyuyan adamın suratına konmuş olduğunu görünce,
-
بر گرفت آن آسیا سنگ و بزد ** بر مگس تا آن مگس واپس خزد
- O koca değirmen taşını alıp, sineği ezmek için adamın suratına fırlattı.
-
سنگ روی خفته را خشخاش کرد ** این مثل بر جمله عالم فاش کرد
- Taş, uyuyan adamın suratını paramparça etti. Bu mesele de bütün âleme yayıldı;
-
مهر ابله مهر خرس آمد یقین ** کین او مهر است و مهر اوست کین 2130
- Aptalın sevgisi şüphesiz ayının sevgidir. Kini sevgidir, sevgisi kin.
-
عهد او سست است و ویران و ضعیف ** گفت او زفت و وفای او نحیف
- Ahdi gevşek, zayıf ve bozuk.. sözü büyük, vefası artık.
-
گر خورد سوگند هم باور مکن ** بشکند سوگند، مرد کژ سخن
- Ant içse bile inanma. Eğri sözlü adam andını da bozar.
-
چون که بیسوگند گفتش بد دروغ ** تو میفت از مکر و سوگندش به دوغ
- Mademki yeminsiz sözü yalan. Hilesine yeminine de inanma.
-
نفس او میر است و عقل او اسیر ** صد هزاران مصحفش خود خوردهگیر
- Onun nefsi beydir, aklı esir.. farz et ki yüz binlerce defa Mushaf’a yemin etmiş olsun!
-
چون که بیسوگند پیمان بشکند ** گر خورد سوگند هم آن بشکند 2135
- Mademki yeminsiz ahdi bozuyor, yemin etse onu da bozar.
-
ز آن که نفس آشفتهتر گردد از آن ** که کنی بندش به سوگند گران
- Çünkü nefsi, ağır yeminle bağlanan nefis, bundan daha ziyade daralır, perişan olur.
-
چون اسیری بند بر حاکم نهد ** حاکم آن را بر درد بیرون جهد
- Bu, bir esirin hâkimi bağlanmasına benzer. Hâkim o bağı koparır, o bağdan kurtulur.
-
بر سرش کوبد ز خشم آن بند را ** میزند بر روی او سوگند را
- Kızgınlıkla o bağı, kölesinin kafasına fırlatıp atar. Nefis de o yemini, kendisine esir olan adamın suratına vurur.
-
تو ز اوفوا بالعقودش دست شو ** احفظوا أیمانکم با او مگو
- Sen onun “Ahitlerinize vefa edin” hükmünden el yıka. “ Yeminlerinizi koruyun, ahitlerinizde durun” hükmünü ona söyleme.
-
و آن که حق را ساخت در پیمان سند ** تن کند چون تار و گرد او تند 2140
- Kiminle ahdettiğini bilen tenini iplik haline kor, o ahdin etrafında dolanır, o ahdi örer durur.
-
رفتن مصطفی علیه السلام به عیادت صحابی و بیان فایده عیادت
- Mustafa Aleyhisselâm’ın bir hasta sahabenin hatırını sormaya gitmesi, hasta halini, hatırını sormasının faydası
-
از صحابه خواجهای بیمار شد ** و اندر آن بیماریش چون تار شد
- Sahabeden biri hastalandı, o hastalık yüzünden zayıfladı, iplik gibi inceldi.
-
مصطفی آمد عیادت سوی او ** چون همه لطف و کرم بد خوی او
- Mustafa halini, hatırını sormaya geldi. Çünkü Peygamber’in huyu tamamıyla lütuf ve keremden ibaretti.
-
در عیادت رفتن تو فایده است ** فایده آن باز با تو عایده است
- Hastanın halini, hatırını sormaya gitmekte fayda vardır. Faydası da gene sanadır.
-
فایده اول که آن شخص علیل ** بوک قطبی باشد و شاه جلیل
- Birinci faydası şudur; O hasta adam, bir kutup, bir ulu şah olabilir.
-
ور نباشد قطب یار ره بود ** شه نباشد فارس اسپه بود 2145
- Mademki inatçı adam, gönlünün iki gözü de yok, odunu ödağacından ayırt edemezsin.
-
پس صله یاران ره لازم شمار ** هر که باشد گر پیاده گر سوار
- Âlemde hazineler var. Beyhude üzülme, yorulma. Yalnız hiçbir viraneyi de definesiz bilme.
-
ور عدو باشد همین احسان نکوست ** که به احسان بس عدو گشته است دوست
- Her dervişe ne olur, ne olmaz diye mülâzemette bulunadır, bir nişane buldun mu da artık onun etrafında adamakıllı dön, dolaş!
-
ور نگردد دوست کینش کم شود ** ز آن که احسان کینه را مرهم شود
- Mademki sende o can gözü yok, her vücutta define var san!
-
بس فواید هست غیر این و لیک ** از درازی خایفم ای یار نیک
- Kutup olmasa bile belki bir yol dostudur, padişah değilse bile bir atlı askerdir.
-
حاصل این آمد که یار جمع باش ** هم چو بتگر از حجر یاری تراش 2150
- Kim olursa olsun, ister yaya, ister atlı, yol dostlarıyla buluşmayı, onların halini sormayı, hatırlarını ele almayı lâzım bil.
-
ز آن که انبوهی و جمع کاروان ** ره زنان را بشکند پشت و سنان
- Hatta o adam, düşman bile olsa yine ihsan iyidir. Çünkü ihsan yüzünden düşman bile adama dost olur.