-
در عیادت رفتن تو فایده است ** فایده آن باز با تو عایده است
- Hastanın halini, hatırını sormaya gitmekte fayda vardır. Faydası da gene sanadır.
-
فایده اول که آن شخص علیل ** بوک قطبی باشد و شاه جلیل
- Birinci faydası şudur; O hasta adam, bir kutup, bir ulu şah olabilir.
-
ور نباشد قطب یار ره بود ** شه نباشد فارس اسپه بود 2145
- Mademki inatçı adam, gönlünün iki gözü de yok, odunu ödağacından ayırt edemezsin.
-
پس صله یاران ره لازم شمار ** هر که باشد گر پیاده گر سوار
- Âlemde hazineler var. Beyhude üzülme, yorulma. Yalnız hiçbir viraneyi de definesiz bilme.
-
ور عدو باشد همین احسان نکوست ** که به احسان بس عدو گشته است دوست
- Her dervişe ne olur, ne olmaz diye mülâzemette bulunadır, bir nişane buldun mu da artık onun etrafında adamakıllı dön, dolaş!
-
ور نگردد دوست کینش کم شود ** ز آن که احسان کینه را مرهم شود
- Mademki sende o can gözü yok, her vücutta define var san!
-
بس فواید هست غیر این و لیک ** از درازی خایفم ای یار نیک
- Kutup olmasa bile belki bir yol dostudur, padişah değilse bile bir atlı askerdir.
-
حاصل این آمد که یار جمع باش ** هم چو بتگر از حجر یاری تراش 2150
- Kim olursa olsun, ister yaya, ister atlı, yol dostlarıyla buluşmayı, onların halini sormayı, hatırlarını ele almayı lâzım bil.
-
ز آن که انبوهی و جمع کاروان ** ره زنان را بشکند پشت و سنان
- Hatta o adam, düşman bile olsa yine ihsan iyidir. Çünkü ihsan yüzünden düşman bile adama dost olur.
-
چون دو چشم دل نداری ای عنود ** که نمیدانی تو هیزم را ز عود
- Dost olmasa bile hiç olmazsa kini azalır. Çünkü ihsanda bulunmak, kine âdeta merhemdir.
-
چون که گنجی هست در عالم مرنج ** هیچ ویران را مدان خالی ز گنج
- Bundan başka daha nice faydaları var ama ey iyi adam, sözü uzatmadan korkuyorum.
-
قصد هر درویش میکن از گزاف ** چون نشان یابی بجد میکن طواف
- Sözün hülâsası şu: Topluluğa dost ol. Hatta bir dost bulamazsan put yapan Amad gibi taştan bir dost yont, onu sev!
-
چون تو را آن چشم باطن بین نبود ** گنج میپندار اندر هر وجود 2155
- Zira kalabalık ve kervan halkının çokluğu yol vurucuların belini kırar, onları kahreder.
-
وحی کردن حق تعالی به موسی علیه السلام که چرا به عیادت من نیامدی
- Ulu Tanrı’nın Musa Aleyhisselâm’a “Niçin hastalığımda benim halimi, hatırımı sormağa gelmedin?” diye vahyetmesi
-
آمد از حق سوی موسی این عتاب ** کای طلوع ماه دیده تو ز جیب
- Tanrı’dan Musa’ya şu hitap geldi: “Ey koltuğundan ayın doğduğunu gören!
-
مشرقت کردم ز نور ایزدی ** من حقم رنجور گشتم نامدی
- Seni Tanrılık nurunun doğusu haline getirdiğim halde ben ki Tanrı’yım, hastalandım da niçin halimi hatırımı sormaya gelmedin?”
-
گفت سبحانا تو پاکی از زیان ** این چه رمز است این بکن یا رب بیان
- Musa, “Tanrı” sen kusurdan münezzehsin. Bu ne remizdir, Yarabbi, bunu bildir” dedi.
-
باز فرمودش که در رنجوریم ** چون نپرسیدی تو از روی کرم
- Bunun üzerine Tanrı, yine “ Hastalığımda kerem edip niçin halimi sormadın?” buyurdu.
-
گفت یا رب نیست نقصانی تو را ** عقل گم شد این سخن را بر گشا 2160
- Musa, “Yarabbi, senin bir noksanın olamaz. Aklım şaştı, bu sözün hakikatini anlat” dedi.
-
گفت آری بنده خاص گزین ** گشت رنجور او منم نیکو ببین
- Tanrı, “Evet, has ve seçilmiş bir kulun hastalanmıştı. İyice bir bak hele o, benim.
-
هست معذوریش معذوری من ** هست رنجوریش رنجوری من
- Onun özür serdetmesi benim özür serdetmemdir. Onun hastalığı benim hastalığımdır” buyurdu.
-
هر که خواهد همنشینی خدا ** تا نشیند در حضور اولیا
- Tanrı ile oturup kalkmak isteyen kişi veliler huzurunda otursun.
-
از حضور اولیا گر بسکلی ** تو هلاکی ز آن که جزوی بیکلی
- Velilerin huzurundan kesilirsen helâk oldun gitti. Çünkü sen küllü olmayan bir cüzüsün.
-
هر که را دیو از کریمان وابرد ** بیکسش یابد سرش را او خورد 2165
- Şeytan, birisini kerem sahiplerinden ayırırsa onu kimsiz, kimsesiz bir hale kor, o halde de bulunca başını yer, mahvedip gider.
-
یک بدست از جمع رفتن یک زمان ** مکر دیو است بشنو و نیکو بدان
- Topluluktan bir an bile ayrılmak bil ki Şeytan’ın hilesinden ibarettir.
-
تنها کردن باغبان صوفی و فقیه و علوی را از همدیگر
- Bağcının, sofi, fakîh ve alevîyi birbirinden ayırıp yalnız bırakması
-
باغبانی چون نظر در باغ کرد ** دید چون دزدان به باغ خود سه مرد
- Bir bahçıvan, bahçesine üç tane hırsızın girdiğini gördü.