گفت سبحانا تو پاکی از زیان ** این چه رمز است این بکن یا رب بیان
Musa, “Tanrı” sen kusurdan münezzehsin. Bu ne remizdir, Yarabbi, bunu bildir” dedi.
باز فرمودش که در رنجوریم ** چون نپرسیدی تو از روی کرم
Bunun üzerine Tanrı, yine “ Hastalığımda kerem edip niçin halimi sormadın?” buyurdu.
گفت یا رب نیست نقصانی تو را ** عقل گم شد این سخن را بر گشا2160
Musa, “Yarabbi, senin bir noksanın olamaz. Aklım şaştı, bu sözün hakikatini anlat” dedi.
گفت آری بنده خاص گزین ** گشت رنجور او منم نیکو ببین
Tanrı, “Evet, has ve seçilmiş bir kulun hastalanmıştı. İyice bir bak hele o, benim.
هست معذوریش معذوری من ** هست رنجوریش رنجوری من
Onun özür serdetmesi benim özür serdetmemdir. Onun hastalığı benim hastalığımdır” buyurdu.
هر که خواهد همنشینی خدا ** تا نشیند در حضور اولیا
Tanrı ile oturup kalkmak isteyen kişi veliler huzurunda otursun.
از حضور اولیا گر بسکلی ** تو هلاکی ز آن که جزوی بیکلی
Velilerin huzurundan kesilirsen helâk oldun gitti. Çünkü sen küllü olmayan bir cüzüsün.
هر که را دیو از کریمان وابرد ** بیکسش یابد سرش را او خورد2165
Şeytan, birisini kerem sahiplerinden ayırırsa onu kimsiz, kimsesiz bir hale kor, o halde de bulunca başını yer, mahvedip gider.
یک بدست از جمع رفتن یک زمان ** مکر دیو است بشنو و نیکو بدان
Topluluktan bir an bile ayrılmak bil ki Şeytan’ın hilesinden ibarettir.
تنها کردن باغبان صوفی و فقیه و علوی را از همدیگر
Bağcının, sofi, fakîh ve alevîyi birbirinden ayırıp yalnız bırakması
باغبانی چون نظر در باغ کرد ** دید چون دزدان به باغ خود سه مرد
Bir bahçıvan, bahçesine üç tane hırsızın girdiğini gördü.
یک فقیه و یک شریف و صوفیی ** هر یکی شوخی بدی لایوفیی
Bu üç kişinin birisi bir fakîh, birisi bir şerif, bir tanesi de bir sofi idi. Üçü de hafif meşrep ve vefasız kimselerdi.
گفت با اینها مرا صد حجت است ** لیک جمعاند و جماعت قوت است
Bahçıvan, kendi kendine “Bunlara karşı söyleyeceğim nice sözler, bunları ilzam için getireceğim yüzlerce deliller var. Fakat bunlar, bir topluluk. Topluluksa kuvvettir,
بر نیایم یک تنه با سه نفر ** پس ببرمشان نخست از همدگر2170
Tek başıma bu üç kişinin hakkından gelemem, Önce onları birbirinden ayırmak lâzım.
هر یکی را من به سویی افکنم ** چون که تنها شد سبیلش بر کنم
Her birisini, öbüründen ayırayım. Ondan sonra birer, birer saçlarını, sakallarını yolarım” dedi.
حیله کرد و کرد صوفی را به راه ** تا کند یارانش را با او تباه
Hile edip arkadaşlarıyla arasını açmak üzere önce sofiyi yola vurdu.
گفت صوفی را برو سوی وثاق ** یک گلیم آور برای این رفاق
Sofi gidince öbür iki arkadaşıyla yalnız kaldı.
رفت صوفی گفت خلوت با دو یار ** تو فقیهی وین شریف نامدار
Sofiye “Eve git, bu arkadaşlar için bir kilim getir” dedi. Fakîhe “Sen fakîhsin, bu da ünlü bir şerif.
ما به فتوی تو نانی میخوریم ** ما به پر دانش تو میپریم2175
Biz, senin fetvanla ekmek yemekte, senin bilgi kanadında uçmaktayız.
وین دگر شه زاده و سلطان ماست ** سید است از خاندان مصطفاست
Bu da bizim şehzademiz, sultanımız. Seyit ve Mustafa’nın soyundan, sopundan.
کیست آن صوفی شکم خوار خسیس ** تا بود با چون شما شاهان جلیس
Bu pisboğaz, bu hasis sofi kim oluyor ki sizin gibi padişahlarla düşüp kalkıyor.
چون بیاید مر و را پنبه کنید ** هفتهای بر باغ و راغ من زنید
Gelince onu savın gitsin. Siz de tam bir hafta benim bahçemde, çayır çimenliğimde kalın.
باغ چه بود جان من آن شماست ** ای شما بوده مرا چون چشم راست
Hatta bağ da nedir ki? Canim bile sizin. Siz benim sağ gözüm mesabesindesiniz” dedi.
وسوسه کرد و مر ایشان را فریفت ** آه کز یاران نمیباید شکیفت2180
Onları vesveselendirip kandırdı. Ah, arkadaştan ayrılmamak gerek.
چون به ره کردند صوفی را و رفت ** خصم شد اندر پیش با چوب زفت
Sofi gelince onu savdılar. Bu sefer bahçıvan, koca bir sopayla ardından seğirtti.
گفت ای سگ صوفیی باشد که تیز ** اندر آیی باغ ما تو از ستیز
Dedi ki: “Ey köpek sofi, demek sen cüret edip benim bağıma giriyorsun ha!