English    Türkçe    فارسی   

2
2179-2203

  • باغ چه بود جان من آن شماست ** ای شما بوده مرا چون چشم راست‏
  • Hatta bağ da nedir ki? Canim bile sizin. Siz benim sağ gözüm mesabesindesiniz” dedi.
  • وسوسه کرد و مر ایشان را فریفت ** آه کز یاران نمی‏باید شکیفت‏ 2180
  • Onları vesveselendirip kandırdı. Ah, arkadaştan ayrılmamak gerek.
  • چون به ره کردند صوفی را و رفت ** خصم شد اندر پیش با چوب زفت‏
  • Sofi gelince onu savdılar. Bu sefer bahçıvan, koca bir sopayla ardından seğirtti.
  • گفت ای سگ صوفیی باشد که تیز ** اندر آیی باغ ما تو از ستیز
  • Dedi ki: “Ey köpek sofi, demek sen cüret edip benim bağıma giriyorsun ha!
  • این جنیدت ره نمود و بایزید ** از کدامین شیخ و پیرت این رسید
  • Sana bu hususta Cüneyt mi yol gösterdi, Bayezid mi? Bu sana hangi şeyhin, hangi pirinden kaldı?
  • کوفت صوفی را چو تنها یافتش ** نیم کشتش کرد و سر بشکافتش‏
  • Sofiyi yalnız bulunca bir iyice dövdü, âdeta yarı canlı bir hale koydu, başını yardı.
  • گفت صوفی آن من بگذشت لیک ** ای رفیقان پاس خود دارید نیک‏ 2185
  • Sofi “benim nöbetim geçti. Fakat arkadaşlar, bir iyice sıranızı gözetin.
  • مر مرا اغیار دانستید هان ** نیستم اغیارتر زین قلتبان‏
  • Beni ağyar bildiniz. Fakat bilin ki bu kaltabandan daha ağyar değilim.
  • این چه من خوردم شما را خوردنی است ** وین چنین شربت جزای هر دنی است‏
  • Benim yediğimi siz de yiyeceksiniz. Bu çeşit şerbet, her aşağılık kişiye lâyıktır.
  • این جهان کوه است و گفت‏وگوی تو ** از صدا هم باز آید سوی تو
  • Bu âlem dağdır, senin sözlerin, yine ses vererek sana gelir” dedi.
  • چون ز صوفی گشت فارغ باغبان ** یک بهانه کرد ز آن پس جنس آن‏
  • Bahçıvan sofiden kurtulunca yine o çeşit bir bahane kurdu.
  • کای شریف من برو سوی وثاق ** که ز بهر چاشت پختم من رقاق‏ 2190
  • Şerife “Ey şerif, eve git de kuşluk öğünü için, yufka ekmeği pişirmiştim,
  • بر در خانه بگو قیماز را ** تا بیارد آن رقاق و قاز را
  • Evin kapısını vur.K aymaz’a söyle, o yufka ekmeğiyle kazı getirsin” dedi.
  • چون به ره کردش بگفت ای تیز بین ** تو فقیهی ظاهر است این و یقین‏
  • Şerif gidince, fakîhe dedi ki: “Ey işi yerinde, güneş görmüş her şeyi anlar bilir adam, den fakihsin, bu meydanda.
  • او شریفی می‏کند دعوی سرد ** مادر او را که داند تا که کرد
  • O şerif, manasız bir iddiada bulunuyor. Anasının ne iş ettiğini kim bilir ki?
  • بر زن و بر فعل زن دل می‏نهید ** عقل ناقص و آن گهانی اعتماد
  • Karıya ve karı işine gönül bağlıyor, hem kadınlar nâkıs akıllıdır diyor, hem de onlara itimat edemiyorsunuz.
  • خویشتن را بر علی و بر نبی ** بسته است اندر زمانه بس غبی‏ 2195
  • Zamanede nice ahmaklar, Ali’ye Peygambere nispet iddia ederler.”
  • هر که باشد از زنا و زانیان ** این برد ظن در حق ربانیان‏
  • Zinadan ve zina edicilerden olan herkes, Tanrı mensupları için işte bu zanda bulunur.
  • هر که بر گردد سرش از چرخها ** همچو خود گردنده بیند خانه را
  • Dönen ve bu yüzden başı dönmüş olan kişi elbette evi de kendisi gibi döner görür.
  • آن چه گفت آن باغبان بو الفضول ** حال او بد، دور از اولاد رسول‏
  • O edepsiz bahçıvanın söylediği sözler, kendi haliydi. Evlâdı Resulden o işler, uzaktır.
  • گر نبودی او نتیجه مرتدان ** کی چنین گفتی برای خاندان‏
  • O bahçıvan mürtetlerin dölü olmasaydı Peygamber hanedanı hakkında böyle söyler miydi?
  • خواند افسونها شنید آن را فقیه ** در پیش رفت آن ستمکار سفیه‏ 2200
  • Afsunlar okudu, fakîh de bunları dinledi. Bunun üzerine o sitemkâr fakîh şerifin ardından gidip,
  • گفت ای خر اندر این باغت که خواند ** دزدی از پیغمبرت میراث ماند
  • “Ey eşek, bu bağa seni kim davet etti? Hırsızlık sana Peygamberden mi miras kaldı?
  • شیر را بچه همی‏ماند بدو ** تو به پیغمبر به چه مانی بگو
  • Aslan yavrusu, aslana benzer, sen söyle bakayım, Peygambere ne yüzden benziyorsun?” dedi.
  • با شریف آن کرد مرد ملتجی ** که کند با آل یاسین خارجی‏
  • O zalim herif, şerife, Haricî Âl-i Yâsîn’e ne yaparsa onu yaptı.