-
کای شریف من برو سوی وثاق ** که ز بهر چاشت پختم من رقاق 2190
- Şerife “Ey şerif, eve git de kuşluk öğünü için, yufka ekmeği pişirmiştim,
-
بر در خانه بگو قیماز را ** تا بیارد آن رقاق و قاز را
- Evin kapısını vur.K aymaz’a söyle, o yufka ekmeğiyle kazı getirsin” dedi.
-
چون به ره کردش بگفت ای تیز بین ** تو فقیهی ظاهر است این و یقین
- Şerif gidince, fakîhe dedi ki: “Ey işi yerinde, güneş görmüş her şeyi anlar bilir adam, den fakihsin, bu meydanda.
-
او شریفی میکند دعوی سرد ** مادر او را که داند تا که کرد
- O şerif, manasız bir iddiada bulunuyor. Anasının ne iş ettiğini kim bilir ki?
-
بر زن و بر فعل زن دل مینهید ** عقل ناقص و آن گهانی اعتماد
- Karıya ve karı işine gönül bağlıyor, hem kadınlar nâkıs akıllıdır diyor, hem de onlara itimat edemiyorsunuz.
-
خویشتن را بر علی و بر نبی ** بسته است اندر زمانه بس غبی 2195
- Zamanede nice ahmaklar, Ali’ye Peygambere nispet iddia ederler.”
-
هر که باشد از زنا و زانیان ** این برد ظن در حق ربانیان
- Zinadan ve zina edicilerden olan herkes, Tanrı mensupları için işte bu zanda bulunur.
-
هر که بر گردد سرش از چرخها ** همچو خود گردنده بیند خانه را
- Dönen ve bu yüzden başı dönmüş olan kişi elbette evi de kendisi gibi döner görür.
-
آن چه گفت آن باغبان بو الفضول ** حال او بد، دور از اولاد رسول
- O edepsiz bahçıvanın söylediği sözler, kendi haliydi. Evlâdı Resulden o işler, uzaktır.
-
گر نبودی او نتیجه مرتدان ** کی چنین گفتی برای خاندان
- O bahçıvan mürtetlerin dölü olmasaydı Peygamber hanedanı hakkında böyle söyler miydi?
-
خواند افسونها شنید آن را فقیه ** در پیش رفت آن ستمکار سفیه 2200
- Afsunlar okudu, fakîh de bunları dinledi. Bunun üzerine o sitemkâr fakîh şerifin ardından gidip,
-
گفت ای خر اندر این باغت که خواند ** دزدی از پیغمبرت میراث ماند
- “Ey eşek, bu bağa seni kim davet etti? Hırsızlık sana Peygamberden mi miras kaldı?
-
شیر را بچه همیماند بدو ** تو به پیغمبر به چه مانی بگو
- Aslan yavrusu, aslana benzer, sen söyle bakayım, Peygambere ne yüzden benziyorsun?” dedi.
-
با شریف آن کرد مرد ملتجی ** که کند با آل یاسین خارجی
- O zalim herif, şerife, Haricî Âl-i Yâsîn’e ne yaparsa onu yaptı.
-
تا چه کین دارند دایم دیو و غول ** چون یزید و شمر با آل رسول
- Hatta şeytan ve gul, Âl-i Resul’e Yezid ve Şimir gibi nasıl kin tutarlarsa o da öyle kin tuttu, öcünü aldı.
-
شد شریف از زخم آن ظالم خراب ** با فقیه او گفت ما جستیم از آب 2205
- Şerif, o zâlimin zulmünden harap oldu, fakîhe “Ben sudan çıktım.
-
پای دار اکنون که ماندی فرد و کم ** چون دهل شو زخم میخور بر شکم
- Ayağını tetik bas, şimdi yapayalnız kaldın. Davula benze, boyuna karnına tokmak ye!
-
گر شریف و لایق و هم دم نیام ** از چنین ظالم تو را من کم نیام
- Şerifliğimi bir tarafa bırak. Hatta tut ki arkadaşlığa da lâyık değilim, fakat sana karşı bu çeşit bir zalimden de aşağı değilim ya” dedi.
-
شد از او فارغ بیامد کای فقیه ** چه فقیهی ای تو ننگ هر سفیه
- Bahçıvan ondan da kurtulup fakîhe geldi ve dedi ki: “Ey fakîh! Ne fakîhi, ey her sefih kişinin bile arlandığı herif!
-
فتویات این است ای ببریده دست ** کاندر آیی و نگویی امر هست
- Ey eli kesilecise, bağlara gir de, caiz midir? Emir var mı bile deme. Fetvan bu mu senin?
-
این چنین رخصت بخواندی در وسیط ** یا بدست این مسئله اندر محیط 2210
- Böyle bir ruhsatı Vasît’temi okudun? Yoksa bu mesele Muhit’te mi var?”
-
گفت حق استت بزن دستت رسید ** این سزای آن که از یاران برید
- Fakîh “Vur, vur, hakkın var. Fırsat ele geçti. Dostlardan ayrılanın lâyığı budur” dedi.
-
رجعت به قصه مریض و عیادت پیغامبر علیه السلام
- Hastanın ve Peygamber Sallâllahü Aleyhi Ve Sellem’in hasta sahabeyi dolaşıp hatırını sorması hikâyesine dönüş
-
این عیادت از برای این صله است ** وین صله از صد محبت حامله است
- Hastanın hatırını soruş, dostluğu, birliği temin etmek içindir. Bu birlik, bu dostluk da yüz türlü sevgi doğurur.
-
در عیادت شد رسول بیندید ** آن صحابی را به حال نزع دید
- Naziri olmayan Peygamber, hastayı dolaşmaya, hatırını sormaya gidince o sahabeyi ölüm halinde gördü.
-
چون شوی دور از حضور اولیا ** در حقیقت گشتهای دور از خدا
- Velilerin huzurundan uzaklaşırsan hakikatte Tanrı’dan uzaklaşırsın.