-
گفته بیزاریم جمله زین حیات ** کاو بود با خلق حی با حق موات
- “Hepimiz de halkla diri, Hak’la ölü bir hale gelen bu hayattan bîzarız” dediler.
-
چون بماند از خلق گردد او یتیم ** انس حق را قلب میباید سلیم
- Birisi, anası babası öldü mü yetim olur. Hak’la ünsiyet için kalb-i selim gerek!
-
چون ز کوری دزد دزدد کالهای ** میکند آن کور عمیا نالهای 2375
- Hırsız, bir körden bir kumaş çaldı mı kör, bilmeden feryada başlar.
-
تا نگوید دزد او را کان منم ** کز تو دزدیدم که دزد پر فنم
- Fakat hırsız ona “Senin malını ben çaldım, ben hilebaz bir hırsızım” demedikçe,
-
کی شناسد کور دزد خویش را ** چون ندارد نور چشم و آن ضیا
- Kör, hırsızı nereden bilecek? Gözünün nuru, gözünün ışığı yok ki!
-
چون بگوید هم بگیر او را تو سخت ** تا بگوید او علامتهای رخت
- Ama sesini duydun mu onu sımsıkı tut, koy verme de çaldığı şeyleri söylet.
-
پس جهاد اکبر آمد عصر دزد ** تا بگوید که چه دزدیده است مزد
- Hırsızı yakalayıp, sıkıştırmak, çaldığını çırptığını söyletmek cihadı ekberdir.
-
اولا دزدید کحل دیدهات ** چون ستانی باز یابی تبصرت 2380
- O, önce senin gözünün sürmesini çaldı. Onu elde ettin mi, yine gözlerine nur gelir.
-
کالهی حکمت که گم کردهی دل است ** پیش اهل دل یقین آن حاصل است
- Gönül’ün kayıp malı olan hikmet kumaşı, ehli dilden elde edilir.
-
کوردل با جان و با سمع و بصر ** مینداند دزد شیطان را ز اثر
- Kör olan gönül, canı, kulağı, gözü olsa bile hırsız Şeytan’ın izini bulamaz, onu elde edemez.
-
ز اهل دل جو از جماد آن را مجو ** که جماد آمد خلایق پیش او
- Şeytanın izini bulmayı, hırsızı elde etmeyi, gönül ehli olanlardan um, bu işi onlardan iste; taştan topraktan değil. Çünkü halk, gönül ehline nispetle taş, topaç gibidir, âdeta cansızdır.
-
مشورت جوینده آمد نزد او ** کای اب کودک شده رازی بگو
- Danışacak adam arayan da o deliliğe vurmuş delinin huzuruna geldi, dedi ki: “Ey kendini çocuk gösteren baba, bana bir sır söyle.”
-
گفت رو زین حلقه کاین در باز نیست ** باز گرد امروز روز راز نیست 2385
- Veli dedi ki: “Git bu halkayı çalıp durma. Kapı kapalı. Bu gün sır söylenecek gün değil, başka vakit gel.
-
گر مکان را ره بدی در لامکان ** همچو شیخان بودمی من بر دکان
- Eğer Lâ mekân âleminde mekâna yer olsaydı ben de şeyhler gibi dükkânda oturur, alışverişe koyulurdum”
-
خواندن محتسب مست خراب افتاده را به زندان
- Muhtesibin, harap bir halde yere yıkılmış sarhoşu zindana dâvet etmesi
-
محتسب در نیم شب جایی رسید ** در بن دیوار مستی خفته دید
- Muhtesip gece yarısı bir yere uğradı. Duvar dibinde bir adamın uyuduğunu gördü.
-
گفت هی مستی چه خورده ستی بگو ** گفت از این خوردم که هست اندر سبو
- “Hey, sarhoş musun, ne içtin? Söyle” dedi. Adam dedi ki: “Testidekinden içtim!”
-
گفت آخر در سبو واگو که چیست ** گفت از آن که خوردهام گفت این خفی است
- Muhtesip “Söyle, testide ne var?” diye sordu. Adam, “İçtiğim şey” diye cevap verdi. Muhtesip, “Bu gizli bir lâf.
-
گفت آن چه خوردهای آن چیست آن ** گفت آن که در سبو مخفی است آن 2390
- Ne içtin, içtiğin ne ?” diye sordu. Adam “ Testide gizli olan şey işte” dedi.
-
دور میشد این سؤال و این جواب ** ماند چون خر محتسب اندر خلاب
- Bu sual cevap, birbirine ulanıp gitti. Muhtesip de eşek gibi çamura saplanıp kaldı.
-
گفت او را محتسب هین آه کن ** مست هو هو کرد هنگام سخن
- Ona, “Gel de bir ah de bakalım” dedi. Sarhoş söz söylerken “Hu, hu” dedi.
-
گفت گفتم آه کن هو میکنی ** گفت من شاد و تو از غم دم زنی
- Muhtesip, “Ben sana ah dedim, hu, de demedim, sen hu diyorsun” deyince, adam, “Ben neşeliyim, sen gamdan iki büklüm olmuşsun.
-
آه از درد و غم و بیدادی است ** هوی هوی می خوران از شادی است
- Ah; dertten, gamdan, zulümden olur. Sarhoşların bu hu’larıysa neşedendir.” dedi.
-
محتسب گفت این ندانم خیز خیز ** معرفت متراش و بگذار این ستیز 2395
- Muhtesip, “Ben şunu, bunu bilmem, kalk. Marifet satıp durma. Bu dırıltıyı bırak” dedi.
-
گفت رو تو از کجا من از کجا ** گفت مستی خیز تا زندان بیا
- Adam, “Yürü be, sen neredesin, ben nerede?” deyince, Muhtesip, “ Hadi kalk, zindana gel” dedi.
-
گفت مست ای محتسب بگذار و رو ** از برهنه کی توان بردن گرو
- Sarhoş dedi ki: “Be Muhtesip, beni bırak da yürü işine. Çıplak adamdan rehin alabilir misin sen?