English    Türkçe    فارسی   

2
2379-2403

  • پس جهاد اکبر آمد عصر دزد ** تا بگوید که چه دزدیده است مزد
  • Hırsızı yakalayıp, sıkıştırmak, çaldığını çırptığını söyletmek cihadı ekberdir.
  • اولا دزدید کحل دیده‏ات ** چون ستانی باز یابی تبصرت‏ 2380
  • O, önce senin gözünün sürmesini çaldı. Onu elde ettin mi, yine gözlerine nur gelir.
  • کاله‏ی حکمت که گم کرده‏ی دل است ** پیش اهل دل یقین آن حاصل است‏
  • Gönül’ün kayıp malı olan hikmet kumaşı, ehli dilden elde edilir.
  • کوردل با جان و با سمع و بصر ** می‏نداند دزد شیطان را ز اثر
  • Kör olan gönül, canı, kulağı, gözü olsa bile hırsız Şeytan’ın izini bulamaz, onu elde edemez.
  • ز اهل دل جو از جماد آن را مجو ** که جماد آمد خلایق پیش او
  • Şeytanın izini bulmayı, hırsızı elde etmeyi, gönül ehli olanlardan um, bu işi onlardan iste; taştan topraktan değil. Çünkü halk, gönül ehline nispetle taş, topaç gibidir, âdeta cansızdır.
  • مشورت جوینده آمد نزد او ** کای اب کودک شده رازی بگو
  • Danışacak adam arayan da o deliliğe vurmuş delinin huzuruna geldi, dedi ki: “Ey kendini çocuk gösteren baba, bana bir sır söyle.”
  • گفت رو زین حلقه کاین در باز نیست ** باز گرد امروز روز راز نیست‏ 2385
  • Veli dedi ki: “Git bu halkayı çalıp durma. Kapı kapalı. Bu gün sır söylenecek gün değil, başka vakit gel.
  • گر مکان را ره بدی در لامکان ** همچو شیخان بودمی من بر دکان‏
  • Eğer Lâ mekân âleminde mekâna yer olsaydı ben de şeyhler gibi dükkânda oturur, alışverişe koyulurdum”
  • خواندن محتسب مست خراب افتاده را به زندان‏
  • Muhtesibin, harap bir halde yere yıkılmış sarhoşu zindana dâvet etmesi
  • محتسب در نیم شب جایی رسید ** در بن دیوار مستی خفته دید
  • Muhtesip gece yarısı bir yere uğradı. Duvar dibinde bir adamın uyuduğunu gördü.
  • گفت هی مستی چه خورده ستی بگو ** گفت از این خوردم که هست اندر سبو
  • “Hey, sarhoş musun, ne içtin? Söyle” dedi. Adam dedi ki: “Testidekinden içtim!”
  • گفت آخر در سبو واگو که چیست ** گفت از آن که خورده‏ام گفت این خفی است‏
  • Muhtesip “Söyle, testide ne var?” diye sordu. Adam, “İçtiğim şey” diye cevap verdi. Muhtesip, “Bu gizli bir lâf.
  • گفت آن چه خورده‏ای آن چیست آن ** گفت آن که در سبو مخفی است آن‏ 2390
  • Ne içtin, içtiğin ne ?” diye sordu. Adam “ Testide gizli olan şey işte” dedi.
  • دور می‏شد این سؤال و این جواب ** ماند چون خر محتسب اندر خلاب‏
  • Bu sual cevap, birbirine ulanıp gitti. Muhtesip de eşek gibi çamura saplanıp kaldı.
  • گفت او را محتسب هین آه کن ** مست هو هو کرد هنگام سخن‏
  • Ona, “Gel de bir ah de bakalım” dedi. Sarhoş söz söylerken “Hu, hu” dedi.
  • گفت گفتم آه کن هو می‏کنی ** گفت من شاد و تو از غم دم زنی‏
  • Muhtesip, “Ben sana ah dedim, hu, de demedim, sen hu diyorsun” deyince, adam, “Ben neşeliyim, sen gamdan iki büklüm olmuşsun.
  • آه از درد و غم و بی‏دادی است ** هوی هوی می خوران از شادی است‏
  • Ah; dertten, gamdan, zulümden olur. Sarhoşların bu hu’larıysa neşedendir.” dedi.
  • محتسب گفت این ندانم خیز خیز ** معرفت متراش و بگذار این ستیز 2395
  • Muhtesip, “Ben şunu, bunu bilmem, kalk. Marifet satıp durma. Bu dırıltıyı bırak” dedi.
  • گفت رو تو از کجا من از کجا ** گفت مستی خیز تا زندان بیا
  • Adam, “Yürü be, sen neredesin, ben nerede?” deyince, Muhtesip, “ Hadi kalk, zindana gel” dedi.
  • گفت مست ای محتسب بگذار و رو ** از برهنه کی توان بردن گرو
  • Sarhoş dedi ki: “Be Muhtesip, beni bırak da yürü işine. Çıplak adamdan rehin alabilir misin sen?
  • گر مرا خود قوت رفتن بدی ** خانه‏ی خود رفتمی وین کی شدی‏
  • Eğer benim yürümeye kuvvetim olsaydı burada yatar mıydım. Evime giderdim.
  • من اگر با عقل و با امکانمی ** همچو شیخان بر سر دکانمی‏
  • Eğer benim de aklım olsaydı, imkânını bulsaydım şeyhler gibi dükkân başında bulunurdum.”
  • دوم بار در سخن کشیدن سایل آن بزرگ را تا حال او معلوم تر گردد
  • Adam’ın halini anlamak için o ulu zatı ikinci defa olarak konuşturması
  • گفت آن طالب که آخر یک نفس ** ای سواره بر نی این سو ران فرس‏ 2400
  • O, büyük adamın ahvalini öğrenmek isteyen adam “ Ey sopayı at edinip binen atlı, bir an için olsun atını bu tarafa sür dedi.
  • راند سوی او که هین زوتر بگو ** کاسب من بس توسن است و تند خو
  • Adam, “Çabuk söyle, atım çok serkeştir, pek huyludur.
  • تا لگد بر تو نکوبد زود باش ** از چه می‏پرسی بیانش کن تو فاش‏
  • Çabuk ol ki seni tepmesin. Ne soracaksan açıkça sor bakalım” diyerek sopasını o tarafa sürdü.
  • او مجال راز دل گفتن ندید ** زو برون شو کرد و در لاغش کشید
  • Adam gönlündeki sırrı söylemeye imkân bulamadı. Ondan vazgeçip veliyi alaya aldı.