-
من اگر با عقل و با امکانمی ** همچو شیخان بر سر دکانمی
- Eğer benim de aklım olsaydı, imkânını bulsaydım şeyhler gibi dükkân başında bulunurdum.”
-
دوم بار در سخن کشیدن سایل آن بزرگ را تا حال او معلوم تر گردد
- Adam’ın halini anlamak için o ulu zatı ikinci defa olarak konuşturması
-
گفت آن طالب که آخر یک نفس ** ای سواره بر نی این سو ران فرس 2400
- O, büyük adamın ahvalini öğrenmek isteyen adam “ Ey sopayı at edinip binen atlı, bir an için olsun atını bu tarafa sür dedi.
-
راند سوی او که هین زوتر بگو ** کاسب من بس توسن است و تند خو
- Adam, “Çabuk söyle, atım çok serkeştir, pek huyludur.
-
تا لگد بر تو نکوبد زود باش ** از چه میپرسی بیانش کن تو فاش
- Çabuk ol ki seni tepmesin. Ne soracaksan açıkça sor bakalım” diyerek sopasını o tarafa sürdü.
-
او مجال راز دل گفتن ندید ** زو برون شو کرد و در لاغش کشید
- Adam gönlündeki sırrı söylemeye imkân bulamadı. Ondan vazgeçip veliyi alaya aldı.
-
گفت میخواهم در این کوچه زنی ** کیست لایق از برای چون منی
- Dedi ki: “Bu sokakta oturan kadınlardan birini almak istiyorum. Benim gibi bir adama acaba hangisi lâyık?”
-
گفت سه گونه زناند اندر جهان ** آن دو رنج و این یکی گنج روان 2405
- Veli, “Dünyada üç türlü kadın vardır. İkisi zahmet ve mihnetten ibarettir, biri daimi bir hazinedir.
-
آن یکی را چون بخواهی کل تراست ** و آن دگر نیمی ترا نیمی جداست
- Onu alırsan tamamıyla senin olur. İkincisinin yarısı senin olur, yarısı senden ayrı kalır.
-
و آن سوم هیچ او ترا نبود بدان ** این شنودی دور شو رفتم روان
- Üçüncü ise hiç sana mal olmaz. Bunu duydun ya. Hadi şimdi yürü, ben gidiyorum.
-
تا ترا اسبم نپراند لگد ** که بیفتی بر نخیزی تا ابد
- Sen de durma atım seni tepelemesin. Yoksa bir düştün mü, bir daha kalkamazsın!” dedi.
-
شیخ راند اندر میان کودکان ** بانگ زد بار دگر او را جوان
- Şeyh, sopasını sürüp çocukların arasına katıldı. O genç adam ona tekrar bağırdı.
-
که بیا آخر بگو تفسیر این ** این زنان سه نوع گفتی بر گزین 2410
- “Gel de hiç olmazsa şunu etraflıca anlat. Bu söylediğin üç çeşit kadın kimlerdir? Onu bir söyle!”
-
راند سوی او و گفتش بکر خاص ** کل ترا باشد ز غم یابی خلاص
- Şeyh, yine onun yanına at sürüp dedi ki: “Bakir, tamamıyla sana mal olur, gamdan kurtulursun.
-
و انکه نیمی آن تو بیوه بود ** و انکه هیچست آن عیال با ولد
- Yarısı senin olan da duldur. Fakat hiçbir suretle sana mal olmayan, evlâdı olan kadındır.
-
چون ز شوی اولش کودک بود ** مهر و کل خاطرش آن سو رود
- İlk kocasından evlâdı olursa sevgisi de, bütün hâtıraları da oraya gider.
-
دور شو تا اسب نندازد لگد ** سم اسب توسنم بر تو رسد
- Hadi git, atım seni tepmesin. Uzaklaş, yoksa serkeş atımın nalı seni ezer!
-
های و هویی کرد شیخ و باز راند ** کودکان را باز سوی خویش خواند 2415
- Şeyh yine hay huy edip sopasını sürdü, yine çocukları yanına çağırdı.
-
باز بانگش کرد آن سایل بیا ** یک سؤالم ماند ای شاه کیا
- Adam tekrar bağırdı: “Ey ulu padişah, bir sualim kaldı, gel!” dedi.
-
باز راند این سو بگو زودتر چه بود ** که ز میدان آن بچه گویم ربود
- Şeyh tekrar o tarafa gelip “Çabuk söyle, nedir? Çok duramam, çünkü o çocuk meydandan topumu kaptı!” dedi.
-
گفت ای شه با چنین عقل و ادب ** این چه شیداست این چه فعل است ای عجب
- Adam “Ey Padişah, bu kadar akla, edebe sahip olduğun halde bu ne divanelik, bu ne iş. Şaşılacak şey!
-
تو ورای عقل کلی در بیان ** آفتابی در جنون چونی نهان
- Sen söz söylerken Aklı Küllünde ötesindesin; bir güneş olduğun halde nasıl delilikle gizleniyorsun” dedi.
-
گفت این اوباش رایی میزنند ** تا در این شهر خودم قاضی کنند 2420
- Şeyh dedi ki: ”Bu külhanbeyleri beni bu şehre kadı yapmaya karar verdiler.
-
دفع میگفتم مرا گفتند نی ** نیست چون تو عالمی صاحب فنی
- Reddettim, 'imkânı yok. Senin gibi âlim, fâzıl kimse yok.
-
با وجود تو حرام است و خبیث ** که کم از تو در قضا گوید حدیث
-
در شریعت نیست دستوری که ما ** کمتر از تو شه کنیم و پیشوا
- Şeriatta da senden aşağı birisini kendimize ulu yapmamıza müsaade yok.' dediler.