-
چون که سوی دشت و نورش ره نبود ** هم در آن ظلمات جهدی مینمود
- Nuru, sahraya yol bulamadığı için ona bu karanlık kuyusu, hoş bir meskendir.
-
گر خدایش پر دهد پر خرد ** برهد از موشی و چون مرغان پرد
- Fakat Tanrı, ona akıl kanadını ihsan ederse farelikten kurtulur, kuşlar gibi uçar.
-
ور نجوید پر بماند زیر خاک ** ناامید از رفتن راه سماک 2435
- Kanat aramazsa yerin dibinde kalır, Simâk burcuna yol bulmaktan ümitsiz bir hale düşer.
-
علم گفتاری که آن بیجان بود ** عاشق روی خریداران بود
- Söze gelen ilim, cansızdır; satın alıcıların yüzüne âşıktır.
-
گر چه باشد وقت بحث علم زفت ** چون خریدارش نباشد مرد و رفت
- Münakaşa ve mübahase zamanı o ilim, büyük görünür ama alıcısı olmayınca ölür gider.
-
مشتری من خدای است او مرا ** میکشد بالا که الله اشتری
- Hâlbuki benim müşterim Tanrı’dır. Beni o yüceltir, o satın alır.
-
خونبهای من جمال ذو الجلال ** خونبهای خود خورم کسب حلال
- Benim kanımın diyeti ululuk sahibi Tanrı’nın cemalidir. Ben kendi kan diyetimi yemekteyim, bu bana helâl bir kazançtır.
-
این خریداران مفلس را بهل ** چه خریداری کند یک مشت گل 2440
- Bu müflis alıcıları bırak. Bir avuç toprak, ne satın alabilir ki?
-
گل مخور گل را مخر گل را مجو ** ز انکه گل خوار است دایم زرد رو
- Toprak yeme, toprak alma, toprağı arama. Çünkü toprak yiyenin yüzü daima sapsarıdır.
-
دل بخور تا دایما باشی جوان ** از تجلی چهرهات چون ارغوان
- Gönül ye de daima genç kal. Benzin, tecelliden erguvana dönsün!”
-
یا رب این بخشش نه حد کار ماست ** لطف تو لطف خفی را خود سزاست
- Yarabbi, bu ihsan bizim işimiz değil. Senin lûtfun, gizli lûtfe yol göstericidir.
-
دست گیر از دست ما ما را بخر ** پرده را بردار و پردهی ما مدر
- Ey düşkünlerin ellerini tutan, elimizi tut. Bizi al, perdeyi kaldır, perdemizi yırtma.
-
باز خر ما را از این نفس پلید ** کاردش تا استخوان ما رسید 2445
- Bizi bu murdar nefisten kurtar. Çünkü bıçağı kemiğimize kadar dayandı.
-
از چو ما بیچارگان این بند سخت ** کی گشاید ای شه بیتاج و تخت
- Ey tacı, tahtı olmayan padişah, bizim gibi biçarelerden bu kuvvetli bağı kim çözebilir?
-
این چنین قفل گران را ای ودود ** کی تواند جز که فضل تو گشود
- Ey muhabbet ihsan eden muhabbetli Tanrı, böyle sağlam bir kilidi, senin fazlından başka kim açabilir?
-
ما ز خود سوی که گردانیم سر ** چون تویی از ما به ما نزدیکتر
- Biz kendimizden vazgeçer, yüzümüzü sana tutarız. Çünkü sen, bize bizden yakınsın.
-
این دعا هم بخشش و تعلیم تست ** گر نه در گلخن گلستان از چه رست
- Bu dua da senin öğretmenledir, senin ihsanındandır. Yoksa külhanda nasıl olur da gül bahçesi yetişir?
-
در میان خون و روده فهم و عقل ** جز ز اکرام تو نتوان کرد نقل 2450
- Kan ve bağırsak arasında kalmış olan anlayış ve akıl senin ikramından başka bir şey nakletmez ki,
-
از دو پارهی پیه این نور روان ** موج نورش میزند بر آسمان
- İki parça yağdan çıkan bu ruhani nurun nurani dalgası göklere vurmakta.
-
گوشت پاره که زبان آمد از او ** میرود سیلاب حکمت همچو جو
- Bu dil denen et parçasından hikmet nehri ırmak gibi akmakta.
-
سوی سوراخی که نامش گوشهاست ** تا بباغ جان که میوهاش هوشهاست
- Kulak denen deliklerden akıp, meyvesi akıl ve anlayış olan can bağına kadar gitmekte.
-
شاه راه باغ جانها شرع اوست ** باغ و بستانهای عالم فرع اوست
- Canlar bağının ana yolu da o anlayışın yolu. Âlemin bağları, bostanları onun fer’inden ibaret.
-
اصل و سرچشمهی خوشی آن است آن ** زود تجری تحتها الأنهار خوان 2455
- Bu hoşlukların aslı ve kaynağı o. Haydi, hemen “ O, bahçelerin inişlerinde nehirler akar” ayetini oku artık.”
-
تتمهای نصیحت رسول صلی الله علیه و آله بیمار را
- Peygamber Sallâllahu Aleyhi Ve Sellem’in hastaya nasihat etmesi hikâyesinin sonu
-
گفت پیغمبر مر آن بیمار را ** چون عیادت کرد یار زار را
- Peygamber, o hastayı dolaştı, o ağlayıp inleyen zavallının halini hatırını sordu. Sonra dedi ki:
-
که مگر نوعی دعایی کردهای ** از جهالت زهربایی خوردهای
- “Acaba sen bir çeşit dua mı ettin, bilmeyerek bir zehirli aş mı yedin?