-
درد خیزد زین چنین دیدن درون ** درد او را از حجاب آرد برون
- Böyle görüş, böyle biliş, adamın gönlünü dertlendirir. Dert de onu hicaptan çıkarırdı.
-
تا نگیرد مادران را درد زه ** طفل در زادن نیابد هیچ ره
- Anaları doğum ağrısı tutmasa çocuk doğmaya hiçbir yol bulamaz.
-
این امانت در دل و دل حامله ست ** این نصیحتها مثال قابله ست
- Bu emanet gönüldedir, gönülde gebe. Bu nasihatlerse ebeye benzer.
-
قابله گوید که زن را درد نیست ** درد باید درد کودک را رهی است 2520
- Ebe “Kadının ağrısı yok, ağrı lâzım, ağrı çocuğa yoldur” der.
-
آن که او بیدرد باشد ره زن است ** ز انکه بیدردی انا الحق گفتن است
- Dertsiz kişi yol vurucudur, dertsizlik “Enel Hak- ben Hakk’ım” demektir.
-
آن انا بیوقت گفتن لعنت است ** آن انا در وقت گفتن رحمت است
- Bu “Ene” sözünü vakitsiz söylemek; lânete düşmektir, “Ene” yi vaktinde söylemek rahmettir.
-
آن انا منصور رحمت شد یقین ** آن انا فرعون لعنت شد ببین
- Mansur’un “Ene” deyişi, şüphe yok ki rahmetten ibarettir; fakat Firavunun “ Ene” deyişine bir bak, lânetin ta kendisi!
-
لاجرم هر مرغ بیهنگام را ** سر بریدن واجب است اعلام را
- Hulasa vakitsiz öten her horozun ibret için başını kesmek gerekir.
-
سر بریدن چیست کشتن نفس را ** در جهاد و ترک گفتن نفس را 2525
- Baş kesmek nedir? Dünyada nefsi öldürmek, nefsin dileklerini terk etmek.
-
آن چنان که نیش کژدم بر کنی ** تا که یابد او ز کشتن ایمنی
- Bu da öldürülmekten kurtulsun diye akrebin iğnesini çıkarmak gibidir.
-
بر کنی دندان پر زهری ز مار ** تا رهد مار از بلای سنگسار
- Taşla tepelenme belâsından kurtulsun diye yılanın zehirli dişini sökersin ya!
-
هیچ نکشد نفس را جز ظل پیر ** دامن آن نفس کش را سخت گیر
- Nefsi, pirin gölgesinden başka hiçbir şey öldürmez. O nefis öldürenin eteğine sımsıkı sarıl.
-
چون بگیری سخت آن توفیق هوست ** در تو هر قوت که آید جذب اوست
- Eteğini sıkıca tuttun mu, bu, Tanrı tevfikidir. Sende beliren her kuvvet, onun seni çekişinden, dileyişinden meydana gelir.
-
ما رمیت إذ رمیت راست دان ** هر چه کارد جان بود از جان جان 2530
- “Ma remeye iz remeyte” iyi bil. Canın nesi varsa canlar canındandır.
-
دست گیرنده وی است و بردبار ** دمبهدم آن دم از او امید دار
- Elini tutan, yükünü yüklenen odur. Her an, her nefes, o anı, o nefesi ondan um!
-
نیست غم گر دیر بیاو ماندهای ** دیرگیر و سختگیرش خواندهای
- Onun feyzine geç mazhar olduysan gam yeme. Bilirsin ki ihmal etmez, imhal eder.
-
دیر گیرد سخت گیرد رحمتش ** یک دمت غایب ندارد حضرتش
- Tanrı rahmeti geç erişir ama adamakıllı erişir, seni bir an bile huzurundan ayırmaz, her an seninledir.
-
گر تو خواهی شرح این وصل و ولا ** از سر اندیشه میخوان و الضحی
- Bu vuslatın, bu muhabbetin şerhini duymak istersen adamakıllı düşünerek “Vedduha” suresini okuyuver!
-
ور تو گویی هم بدیها از وی است ** لیک آن نقصان فضل او کی است 2535
- Eğer sen kötülükler de ondandır dersen öyledir ama bundan onun kemaline noksan mı gelir ki?
-
آن بدی دادن کمال اوست هم ** من مثالی گویمت ای محتشم
- Bu kötülük ihsanı da onun kemalindendir. Dinle ulu kişi, sana bir misal getireyim:
-
کرد نقاشی دو گونه نقشها ** نقشهای صاف و نقشی بیصفا
- Meselâ ressam iki türlü resim yapar: Güzellerin resimleriyle, çirkin resimleri.
-
نقش یوسف کرد و حور خوش سرشت ** نقش عفریتان و ابلیسان زشت
- Yusuf’un, yaratılışı güzel hurinin resmini de yapar, ifritlerin, çirkin iblislerin resmini de.
-
هر دو گونه نقش استادی اوست ** زشتی او نیست آن رادی اوست
- İki türlü resim de onun üstatlığının eseridir. Bu, ressamın çirkinliğine delil olamaz, bilâkis üstatlığına delildir.
-
زشت را در غایت زشتی کند ** جمله زشتیها به گردش بر تند 2540
- Çirkini gayet çirkin olarak yapar, o derecede ki bütün çirkinlikler, onun etrafında döner, örülür.
-
تا کمال دانشش پیدا شود ** منکر استادیش رسوا شود
- Bu suretle de bilgisindeki kemal meydana gelir, üstatlığını inkâr eden rüsvay olur.