-
لطف سابق را نظاره میکنم ** هر چه آن حادث دو پاره میکنم
- Ben ezeli lütfa bakar, sonradan meydana geleni yırtar, iki parça ederim.
-
ترک سجده از حسد گیرم که بود ** آن حسد از عشق خیزد نز جحود
- Tutalım, Âdem’e secde etmemem hasettendi. Ama o haset de aşktan meydana geldi; inattan, inkârdan değil.
-
هر حسد از دوستی خیزد یقین ** که شود با دوست غیری همنشین
- Her haset, şüphesiz dostluktan meydana gelir. Sevgiliyle başkaları bir arada oturunca haset baş gösterir.
-
هست شرط دوستی غیرت پزی ** همچو شرط عطسه گفتن دیر زی
- Aksırana “Çok yaşa “ demek dostluktan olduğu gibi, kıskançlık da dostluğun şartıdır.
-
چون که بر نطعش جز این بازی نبود ** گفت بازی کن چه دانم در فزود 2645
- Onun oyununda bundan başka bir oyun yoktu ki? Oyna dedi, ben ne bilirim ki ona katayım?
-
آن یکی بازی که بد من باختم ** خویشتن را در بلا انداختم
- Bir tek oyunum vardı, oynadım, kendimi kaldırıp belâya attım.
-
در بلا هم میچشم لذات او ** مات اویم مات اویم مات او
- Belâda da onun lezzetlerini tatmak istedim, ona mat oldum, ona mat oldum, ona mat oldum!
-
چون رهاند خویشتن را ای سره ** هیچ کس در شش جهت از شش دره
- Ey ulu kişi, bu altı cihetli âlemde kim, kendisini altı duygu kapısından kurtarabilir ki?
-
جزو شش از کل شش چون وارهد ** خاصه که بیچون مر او را کژ نهد
- Altının cüz’ü, nasıl olurda küllünden kurtulur? Hele keyfiyetsiz Tanrı onu eğri yaratmışsa!
-
هر که در شش او درون آتش است ** اوش برهاند که خلاق شش است 2650
- Bu altı cihet içinde ateşe dalmış kişiyi ancak altı ciheti yaratan Tanrı kurtarabilir.
-
خود اگر کفر است و گر ایمان او ** دست باف حضرت است و آن او
- Küfür olsun, iman olsun, onun eliyle dokunmadır, onundur.”
-
باز تقریر کردن معاویه با ابلیس مکر او را
- Muaviye’nin tekrar İblis’e İblis’in hilelerini anlatması
-
گفت امیر او را که اینها راست است ** لیک بخش تو ازینها کاست است
- Emîr ona dedi ki: “Bunlar doğru. Fakat bunlardan senin payın eksik.
-
صد هزاران را چو من تو ره زدی ** حفره کردی در خزینه آمدی
- Sen, benim gibi yüz binlerce kişinin yolunu urdum delik deldin, hazineye girdin!
-
آتشی از تو نسوزم چاره نیست ** کیست کز دست تو جامهش پاره نیست
- Hem ateş ve neft olasın, hem yakmayasın, buna imkân var mı? Kimdir ki senin elinden elbisesi yırtılmamış olsun!
-
طبعت ای آتش چو سوزانیدنی است ** تا نسوزانی تو چیزی چاره نیست 2655
- Ey, ateş senin tabiatın yakmaktır, bir şeyi yakmaman mümkün değil.
-
لعنت این باشد که سوزانت کند ** اوستاد جمله دزدانت کند
- Tanrı seni yakıcı bir hale getirmiş, bütün hırsızların üstadı etmiştir. İşte lânet budur.
-
با خدا گفتی شنیدی رو برو ** من چه باشم پیش مکرت ای عدو
- Tanrı ile yüz yüze konuştum. Ey düşman, senin hilene karşı ben kim oluyorum?
-
معرفتهای تو چون بانگ صفیر ** بانگ مرغانی است لیکن مرغ گیر
- Senin marifetlerin, ıslık sesi gibidir, kuşların seslerine benzer, fakat kuş avlar.
-
صد هزاران مرغ را آن ره زده ست ** مرغ غره کاشنایی آمده ست
- O, yüz binlerce kuşun yolunu urmuştur. Kuş, aşina bir kuş geldi sanıp aldanmıştır.
-
در هوا چون بشنود بانگ صفیر ** از هوا آید شود اینجا اسیر 2660
- Havada uçarken ıslık sesini duyunca havadan iner, burada esir olur.
-
قوم نوح از مکر تو در نوحهاند ** دل کباب و سینه شرحه شرحهاند
- Nuh’un kavmi senin hilenden feryada düşmüşler, gönülleri yanmış, göğüsleri paramparça olmuştur.
-
عاد را تو باد دادی در جهان ** در فگندی در عذاب و اندهان
- Cihanda Âd kavmine rüzgârı sen yolladın, onları azaplara, mihnetlere sen düşürdün.
-
از تو بود آن سنگسار قوم لوط ** در سیاه آبه ز تو خوردند غوط
- Lût kavminin başına taş yağmasına sen sebep oldun. O kara suyun içinde, senin yüzünden boğuldular.
-
مغز نمرود از تو آمد ریخته ** ای هزاران فتنهها انگیخته
- Nemrut’un beyni, senin yüzünden döküldü binlerce fitneler meydana getiren Şeytan!
-
عقل فرعون ذکی فیلسوف ** کور گشت از تو نیابید او وقوف 2665
- Filozof, zeki Firavunun aklı körleşti, senin yüzünden bir şey anlamaz oldu.