-
از بهشت انداختش بر روی خاک ** چون سمک در شست او شد از سماک
- Şeytan, onu bile cennetten yeryüzüne atmıştır. Âdem bile Simâk burcundayken balık gibi onun oltasına düşmüş,
-
نوحهی إنا ظلمنا میزدی ** نیست دستان و فسونش را حدی 2710
- “Rabbenâ, zalemnâ” diye ağlayıp feryat etmiştir. Onun hilesine, düzenine nihayet yoktur.
-
اندرون هر حدیث او شر است ** صد هزاران سحر در وی مضمر است
- Onun her sözünde bir şey vardır, her sözünde yüz binlerce sihir gizlidir.
-
مردی مردان ببندد در نفس ** در زن و در مرد افروزد هوس
- Erlerin erliklerini bir nefeste bağlar; kadının erkeğin hevesini bir nefeste arttırır.
-
ای بلیس خلق سوز فتنه جو ** بر چیام بیدار کردی راست گو
- Ey halkı yakıp yandıran fitneci İblis, niçin beni uyandırdın? Doğruyu söyle!
-
باز تقریر ابلیس تلبیس خود را
- BASLIK YOK
-
گفت هر مردی که باشد بد گمان ** نشنود او راست را با صد نشان
- Şeytan, “Kötü zan sahibi olan kişi, yüz nişan da olsa doğruyu işitmez.
-
هر درونی که خیالاندیش شد ** چون دلیل آری خیالش بیش شد 2715
- Bir gönül, hayale düştü mü delil getirsen bile hayali artar.
-
چون سخن دروی رود علت شود ** تیغ غازی دزد را آلت شود
- Söz, o gönülde illet haline gelir; gazinin kılıcı hırsıza âlet olur.
-
پس جواب او سکوت است و سکون ** هست با ابله سخن گفتن جنون
- Bu takdirde, öyle adama verilecek cevap susmaktan ibarettir. Ahmakla konuşmak deliliktir.
-
تو ز من با حق چه نالی ای سلیم ** تو بنال از شر آن نفس لئیم
- Ey ahmak, benim şerrimden Tanrı’ya ne ağlayıp sızlanıyorsun? Sen, o aşağılık nefsinin şerrinden ağla, sızlan!
-
تو خوری حلوا تو را دنبل شود ** تب بگیرد طبع تو مختل شود
- Sen helva yersin, çıban olur; sıtmaya tutulursun, sıhhatin bozulur.
-
بیگنه لعنت کنی ابلیس را ** چون نبینی از خود آن تلبیس را 2720
- Sonra da İblis’e suçu yokken lânet edersin. Niçin o şeytanlığı kendinde görmezsin?
-
نیست از ابلیس از تست ای غوی ** که چو روبه سوی دنبه میدوی
- Bu, ey azgın, İblis’ten değil, sendendir. Tilki gibi kuyruk peşinde koşup durmaktasın.
-
چون که در سبزه ببینی دنبه را ** دام باشد این ندانی تو چرا
- Yeşillikte bir kuyruk gördün mü o tuzaktır, bunu niye bilmiyorsun?
-
ز آن ندانی کت ز دانش دور کرد ** میل دنبه چشم و عقلت کور کرد
- Bilmiyorsun, çünkü kuyruğa meylin seni bilgiden uzaklaştırdı, gözünü, aklını kör etti.
-
حبک الأشیاء یعمیک یصم ** نفسک السودا جنت لا تختصم
- Sevdiğin şeyler seni kör ve sağır eder; düşmanlığa kalkışma, bu cinayeti, kara nefsin işledi.
-
تو گنه بر من منه کژ مژ مبین ** من ز بد بیزارم و از حرص و کین 2725
- Bana suç bulma, aykırı görme. Ben, kötülükten de bizarım, hırstan da, kinden de!
-
من بدی کردم پشیمانم هنوز ** انتظارم تا شبم آید به روز
- Bir kere kötülük ettim, hâlâ pişmanım; gecem gündüz olsun diye bekleyip duruyorum.
-
متهم گشتم میان خلق من ** فعل خود بر من نهد هر مرد و زن
- Halk arasında müttehim oldum, herkes, kadın olsun erkek olsun kendi işini bana isnat ediyor.
-
گرگ بیچاره اگر چه گرسنه است ** متهم باشد که او در طنطنه است
- Zavallı kurt, aç bile olsa uyduruyor diye itham edilir.
-
از ضعیفی چون نتاند راه رفت ** خلق گوید تخمه است از لوت زفت
- Zayıflıktan yol yürümeye kudreti olmasa bile çok yemeden imtilâ olmuştur derler” dedi.
-
باز الحاح کردن معاویه ابلیس را
- Muaviye’nin tekrar İblis’e ısrarı
-
گفت غیر راستی نرهاندت ** داد سوی راستی میخواندت 2730
- Muaviye dedi ki: “Seni doğruluktan başka bir şey kurtaramaz. Adalet, seni doğruluğa davet etmekte.
-
راست گو تا وارهی از چنگ من ** مکر ننشاند غبار جنگ من
- Doğru söyle de elimden kurtul. Hile, savaşımın tozunu yatıştıramaz.”
-
گفت چون دانی دروغ و راست را ** ای خیالاندیش پر اندیشهها
- Şeytan, “Ey hayal kuran, düşüncelere dalan, doğruyu, yalanı nasıl anladın?” dedi.
-
گفت پیغمبر نشانی داده است ** قلب و نیکو را محک بنهاده است
- Muaviye, “Peygamber, nişanesini bildirmiş, kalpla sağlamı anlamak için mehenk vermiş;