ز آن ندانی کت ز دانش دور کرد ** میل دنبه چشم و عقلت کور کرد
Bilmiyorsun, çünkü kuyruğa meylin seni bilgiden uzaklaştırdı, gözünü, aklını kör etti.
حبک الأشیاء یعمیک یصم ** نفسک السودا جنت لا تختصم
Sevdiğin şeyler seni kör ve sağır eder; düşmanlığa kalkışma, bu cinayeti, kara nefsin işledi.
تو گنه بر من منه کژ مژ مبین ** من ز بد بیزارم و از حرص و کین 2725
Bana suç bulma, aykırı görme. Ben, kötülükten de bizarım, hırstan da, kinden de!
من بدی کردم پشیمانم هنوز ** انتظارم تا شبم آید به روز
Bir kere kötülük ettim, hâlâ pişmanım; gecem gündüz olsun diye bekleyip duruyorum.
متهم گشتم میان خلق من ** فعل خود بر من نهد هر مرد و زن
Halk arasında müttehim oldum, herkes, kadın olsun erkek olsun kendi işini bana isnat ediyor.
گرگ بیچاره اگر چه گرسنه است ** متهم باشد که او در طنطنه است
Zavallı kurt, aç bile olsa uyduruyor diye itham edilir.
از ضعیفی چون نتاند راه رفت ** خلق گوید تخمه است از لوت زفت
Zayıflıktan yol yürümeye kudreti olmasa bile çok yemeden imtilâ olmuştur derler” dedi.
باز الحاح کردن معاویه ابلیس را
Muaviye’nin tekrar İblis’e ısrarı
گفت غیر راستی نرهاندت ** داد سوی راستی میخواندت 2730
Muaviye dedi ki: “Seni doğruluktan başka bir şey kurtaramaz. Adalet, seni doğruluğa davet etmekte.
راست گو تا وارهی از چنگ من ** مکر ننشاند غبار جنگ من
Doğru söyle de elimden kurtul. Hile, savaşımın tozunu yatıştıramaz.”
گفت چون دانی دروغ و راست را ** ای خیالاندیش پر اندیشهها
Şeytan, “Ey hayal kuran, düşüncelere dalan, doğruyu, yalanı nasıl anladın?” dedi.
گفت پیغمبر نشانی داده است ** قلب و نیکو را محک بنهاده است
Muaviye, “Peygamber, nişanesini bildirmiş, kalpla sağlamı anlamak için mehenk vermiş;
گفته است الکذب ریب فی القلوب ** گفت الصدق طمانین طروب
“Yalan kalplerde şüphe uyandırır, doğru kalplere emniyet ve neşe verir “demiştir.
دل نیارامد ز گفتار دروغ ** آب و روغن هیچ نفروزد فروغ 2735
Gönül, yalan sözden istirahat bulmaz. Suyla yağ karışık olursa çırağ aydınlık vermez.
در حدیث راست آرام دل است ** راستیها دانهی دام دل است
Doğru söz kalbe istirahat verir. Doğru sözler, gönül tuzağının taneleridir.
دل مگر رنجور باشد بد دهان ** که نداند چاشنی این و آن
Gönül hasta olur, ağzı kokarsa ancak o vakit doğruyla yalanın tadını almaz.
چون شود از رنج و علت دل سلیم ** طعم کذب و راست را باشد علیم
Fakat gönül ağrıdan illetten salim olursa, yalanla doğrunun lezzetini adamakıllı bilir, anlar.
حرص آدم چون سوی گندم فزود ** از دل آدم سلیمی را ربود
Âdem’in buğdaya hırsı artınca bu hırs, gönlünden sıhhati, selâmeti kapıp götürdü.
پس دروغ و عشوهات را گوش کرد ** غره گشت و زهر قاتل نوش کرد 2740
Senin yalanına, işvene kulak astı, aldanıp öldürücü zehri içti.
کژدم از گندم ندانست آن نفس ** میپرد تمییز از مست هوس
O anda akrebi buğdaydayken ayırt edemedi. Hevesle mest olan kişinin temyizi uçup gider.
خلق مست آرزویند و هوا ** ز آن پذیرایند دستان ترا
Halk, arzu ve heva sarhoşudur. Onu için senin yalanını dinler.
هر که خود را از هوا خود باز کرد ** چشم خود را آشنای راز کرد
Fakat hevadan vazgeçen, gözünü sırlara âşina etmiştir.
شکایت قاضی از آفت قضا و جواب گفتن نایب او را
Kadı’nın kadılıktan şikâyeti, naibinin ona verdiği cevap
قاضیی بنشاندند او میگریست ** گفت نایب قاضیا گریه ز چیست
Birisini kadı yaptılar. Ağlayıp inlemeye koyuldu. Naip “Kadıya bu ağlama nedir diye?
این نه وقت گریه و فریاد تست ** وقت شادی و مبارک باد تست 2745
Ağlamak, feryat etmek zamanı değil, sevinecek, kutlanacak zamanın “ dedi.
گفت اه چون حکم راند بیدلی ** در میان آن دو عالم جاهلی
Kadı, bir ah edip dedi ki: “Gönlüne hâkim olmayan, işin iç yüzünü bilmeyen kimse nasıl hükmedebilir? O, işin hakikatini bilen iki kişi arasında bir cahilden başka bir şey değildir ki.
آن دو خصم از واقعهی خود واقفند ** قاضی مسکین چه داند ز آن دو بند
O iki hasım, ne yaptıklarını bilirler. Zavallı, kadı o iki kişinin hilesini ne bilsin?