-
طاعت عامه گناه خاصگان ** وصلت عامه حجاب خاص دان
- Avamın ibadeti, havasın günahıdır. Avamın vuslatı bil ki havasın hicabıdır.
-
مر وزیری را کند شه محتسب ** شه عدوی او بود نبود محب
- Padişah bir veziri muhtesip yapsa, onun dostu değildir, düşmanıdır.
-
هم گناهی کرده باشد آن وزیر ** بیسبب نبود تغیر ناگزیر
- Mamafih o vezir belki suç işlemiştir. Böyle birden bire muameleyi değiştirmek elbette sebepsiz olamaz.
-
آن که ز اول محتسب بد خود و را ** بخت و روزی آن بده ست از ابتدا
- Çünkü önce muhtesip olan kişiye baht ve devlet nasip olmuş demektir.
-
لیک آن کاول وزیر شه بده ست ** محتسب کردن سبب فعل بد است 2820
- Fakat önceden padişaha vezir olanı, sonra muhtesip yapmak kötü bir iş yaptığından olabilir.
-
چون ترا شه ز آستانه پیش خواند ** باز سوی آستانه باز راند
- Fakat padişah, seni eşikten huzuruna çağırmış, sonra tekrar eşiğe sürmüşse,
-
تو یقین میدان که جرمی کردهای ** جبر را از جهل پیش آوردهای
- Şüphe etmeksizin bil ki bir suç ettin. Bilgisizlikle cebre yapışır.
-
که مرا روزی و قسمت این بده ست ** پس چرا دی بودت آن دولت به دست
- Kısmetim buymuş dersen neden önce o devlet kısmetin olmuştu?
-
قسمت خود خود بریدی تو ز جهل ** قسمت خود را فزاید مرد اهل
- Bilgisizlikle kendi kısmetini kendin teptin. Hâlbuki ehil olan kişi kısmetini artırır.
-
قصهی منافقان و مسجد ضرار ساختن ایشان
- Münafıkların Mescid-i Dırâr yapmaları
-
یک مثال دیگر اندر کژروی ** شاید ار از نقل قرآن بشنوی 2825
- Aykırı gidişe Kuran’dan getireceğimiz başka bir misal de dinlesen yerindedir.
-
این چنین کژ بازیی در جفت و طاق ** با نبی میباختند اهل نفاق
- Münafıklar, buna benzer bir çift- tek oyununu da Peygamberle oynamışlardı.
-
کز برای عز دین احمدی ** مسجدی سازیم و بود آن مرتدی
- “Ahmet dinini yüceltmek için bir mescit yapalım” dediler. Hâlbuki bu mürtetlikten başka bir şey değildi.
-
این چنین کژ بازیی میباختند ** مسجدی جز مسجد او ساختند
- Bu çeşit aykırı bir oyuna girişerek Peygamber’in mescidinden başka bir mescit yaptılar.
-
فرش و سقف و قبهاش آراسته ** لیک تفریق جماعت خواسته
- Döşemesini, tavanını, kubbesini düzdüler. Fakat bununla cemaati ayırmak diliyorlardı.
-
نزد پیغمبر به لابه آمدند ** همچو اشتر پیش او زانو زدند 2830
- Yalvararak Peygamber’in yanına geldiler, deve gibi huzuruna çöktüler.
-
کای رسول حق برای محسنی ** سوی آن مسجد قدم رنجه کنی
- “Ey Allah Peygamberi, lütfedip o mescide kadar bir zahmet etsen;
-
تا مبارک گردد از اقدام تو ** تا قیامت تازه باد ایام تو
- Kademlerinle kutlasan, günlerin kıyamete kadar ter-ü taze olsun!
-
مسجد روز گل است و روز ابر ** مسجد روز ضرورت وقت فقر
- Topraklı, bulutlu günün, zaruret ve yoksulluk gününün mescidi işte.
-
تا غریبی یابد آن جا خیر و جا ** تا فراوان گردد این خدمتسرا
- Diledik ki oraya bir garip gelirse yer bulsun, bu hizmet konağında bolluğa ersin.
-
تا شعار دین شود بسیار و پر ** ز انکه با یاران شود خوش کار مر 2835
- Bu suretle de din şiarı çoğalsın, etrafa yayılsın, dostlarla olunca acı yemiş bile hoştur.
-
ساعتی آن جایگه تشریف ده ** تزکیهی ما کن ز ما تعریف ده
- Bir an orayı şereflendir, bizi tezkiye et, diğer sahabeye bildir.
-
مسجد و اصحاب مسجد را نواز ** تو مهی ما شب دمی با ما بساز
- Mescide, mescittekilere iltifat et, sen aysın, biz de gece. Bir an olsun bizimle ol da.
-
تا شود شب از جمالت همچو روز ** ای جمالت آفتاب جان فروز
- Gece cemalinle gündüze dönsün, ey cemali, geceleri aydınlatan güneş.!” dediler.
-
ای دریغا کان سخن از دل بدی ** تا مراد آن نفر حاصل شدی
- Ah ne olurdu bu sözleri gönülden söyleselerdi de muratları olsaydı.
-
لطف کاید بیدل و جان در زبان ** همچو سبزهی تون بود ای دوستان 2840
- Gönül istemeden ağza gelen lâtif sözler, külhandaki yeşilliğe benzer dostlar.