English    Türkçe    فارسی   

2
2816-2840

  • طاعت عامه گناه خاصگان ** وصلت عامه حجاب خاص دان‏
  • Avamın ibadeti, havasın günahıdır. Avamın vuslatı bil ki havasın hicabıdır.
  • مر وزیری را کند شه محتسب ** شه عدوی او بود نبود محب‏
  • Padişah bir veziri muhtesip yapsa, onun dostu değildir, düşmanıdır.
  • هم گناهی کرده باشد آن وزیر ** بی‏سبب نبود تغیر ناگزیر
  • Mamafih o vezir belki suç işlemiştir. Böyle birden bire muameleyi değiştirmek elbette sebepsiz olamaz.
  • آن که ز اول محتسب بد خود و را ** بخت و روزی آن بده ست از ابتدا
  • Çünkü önce muhtesip olan kişiye baht ve devlet nasip olmuş demektir.
  • لیک آن کاول وزیر شه بده ست ** محتسب کردن سبب فعل بد است‏ 2820
  • Fakat önceden padişaha vezir olanı, sonra muhtesip yapmak kötü bir iş yaptığından olabilir.
  • چون ترا شه ز آستانه پیش خواند ** باز سوی آستانه باز راند
  • Fakat padişah, seni eşikten huzuruna çağırmış, sonra tekrar eşiğe sürmüşse,
  • تو یقین می‏دان که جرمی کرده‏ای ** جبر را از جهل پیش آورده‏ای‏
  • Şüphe etmeksizin bil ki bir suç ettin. Bilgisizlikle cebre yapışır.
  • که مرا روزی و قسمت این بده ست ** پس چرا دی بودت آن دولت به دست‏
  • Kısmetim buymuş dersen neden önce o devlet kısmetin olmuştu?
  • قسمت خود خود بریدی تو ز جهل ** قسمت خود را فزاید مرد اهل‏
  • Bilgisizlikle kendi kısmetini kendin teptin. Hâlbuki ehil olan kişi kısmetini artırır.
  • قصه‏ی منافقان و مسجد ضرار ساختن ایشان‏
  • Münafıkların Mescid-i Dırâr yapmaları
  • یک مثال دیگر اندر کژروی ** شاید ار از نقل قرآن بشنوی‏ 2825
  • Aykırı gidişe Kuran’dan getireceğimiz başka bir misal de dinlesen yerindedir.
  • این چنین کژ بازیی در جفت و طاق ** با نبی می‏باختند اهل نفاق‏
  • Münafıklar, buna benzer bir çift- tek oyununu da Peygamberle oynamışlardı.
  • کز برای عز دین احمدی ** مسجدی سازیم و بود آن مرتدی‏
  • “Ahmet dinini yüceltmek için bir mescit yapalım” dediler. Hâlbuki bu mürtetlikten başka bir şey değildi.
  • این چنین کژ بازیی می‏باختند ** مسجدی جز مسجد او ساختند
  • Bu çeşit aykırı bir oyuna girişerek Peygamber’in mescidinden başka bir mescit yaptılar.
  • فرش و سقف و قبه‏اش آراسته ** لیک تفریق جماعت خواسته‏
  • Döşemesini, tavanını, kubbesini düzdüler. Fakat bununla cemaati ayırmak diliyorlardı.
  • نزد پیغمبر به لابه آمدند ** همچو اشتر پیش او زانو زدند 2830
  • Yalvararak Peygamber’in yanına geldiler, deve gibi huzuruna çöktüler.
  • کای رسول حق برای محسنی ** سوی آن مسجد قدم رنجه کنی‏
  • “Ey Allah Peygamberi, lütfedip o mescide kadar bir zahmet etsen;
  • تا مبارک گردد از اقدام تو ** تا قیامت تازه باد ایام تو
  • Kademlerinle kutlasan, günlerin kıyamete kadar ter-ü taze olsun!
  • مسجد روز گل است و روز ابر ** مسجد روز ضرورت وقت فقر
  • Topraklı, bulutlu günün, zaruret ve yoksulluk gününün mescidi işte.
  • تا غریبی یابد آن جا خیر و جا ** تا فراوان گردد این خدمت‏سرا
  • Diledik ki oraya bir garip gelirse yer bulsun, bu hizmet konağında bolluğa ersin.
  • تا شعار دین شود بسیار و پر ** ز انکه با یاران شود خوش کار مر 2835
  • Bu suretle de din şiarı çoğalsın, etrafa yayılsın, dostlarla olunca acı yemiş bile hoştur.
  • ساعتی آن جایگه تشریف ده ** تزکیه‏ی ما کن ز ما تعریف ده‏
  • Bir an orayı şereflendir, bizi tezkiye et, diğer sahabeye bildir.
  • مسجد و اصحاب مسجد را نواز ** تو مهی ما شب دمی با ما بساز
  • Mescide, mescittekilere iltifat et, sen aysın, biz de gece. Bir an olsun bizimle ol da.
  • تا شود شب از جمالت همچو روز ** ای جمالت آفتاب جان فروز
  • Gece cemalinle gündüze dönsün, ey cemali, geceleri aydınlatan güneş.!” dediler.
  • ای دریغا کان سخن از دل بدی ** تا مراد آن نفر حاصل شدی‏
  • Ah ne olurdu bu sözleri gönülden söyleselerdi de muratları olsaydı.
  • لطف کاید بی‏دل و جان در زبان ** همچو سبزه‏ی تون بود ای دوستان‏ 2840
  • Gönül istemeden ağza gelen lâtif sözler, külhandaki yeşilliğe benzer dostlar.