-
نه همه شبها بود قدر ای جوان ** نه همه شبها بود خالی از آن
- Ey genç, her gece Kadir gecesi değildir ama bütün geceler de ondan hâli değil.
-
در میان دلق پوشان یک فقیر ** امتحان کن و آن که حق است آن بگیر
- Hırka giyenler arasında bir Allah fakiri vardır. Sana da haksa ona yapış!
-
مومن کیس ممیز کو که تا ** باز داند هیزکان را از فتی
- Nerede anlayışlı bir mümin ki padişahtan yoksulu ayırt etsin.
-
گر نه معیوبات باشد در جهان ** تاجران باشند جمله ابلهان
- Âlemde her şey ayıpsız olsaydı, ticaret edenlerin hepsi aptal olurdu.
-
پس بود کالا شناسی سخت سهل ** چون که عیبی نیست چه نااهل و اهل 2940
- Bu takdirde kumaş tanımak pek kolaylaşırdı. Mademki ortada ayıp yok, ehil ne oluyor, nâehil ne oluyor?
-
ور همه عیب است دانش سود نیست ** چون همه چوب است اینجا عود نیست
- Fakat eğer her şey de ayıplı olsaydı bilginin ne faydası olurdu? Mademki hepsi odun, burada ödağacı yok demektir.
-
آن که گوید جمله حقند احمقی است ** و انکه گوید جمله باطل او شقی است
- Her şey hak demek ahmaklıktır, fakat her şey bâtıl diyen de şakîdir.
-
تاجران انبیا کردند سود ** تاجران رنگ و بو کور و کبود
- Peygamberlerin tacirleri kâr ettiler; renk ve koku tacirleriyse ziyan!
-
مینماید مار اندر چشم مال ** هر دو چشم خویش را نیکو بمال
- Yılan, güzel mal gibi görünür. İki gözünü de ovuştur da iyice bak!
-
منگر اندر غبطهی این بیع و سود ** بنگر اندر خسر فرعون و ثمود 2945
- Bu alışverişe gıpta ile bakma, Firavunla Semud kavminin ziyanını gör!
-
امتحان هر چیزی تا ظاهر شود خیر و شری که در وی است
- Hayır ve şerri anlaşılsın diye her şeyi sınama
-
اندر این گردون مکرر کن نظر ** ز انکه حق فرمود ثم ارجع بصر
- Şu göğe defalarca bak. Çünkü Allah “ Ona bir kere daha dön de bak” buyurdu.
-
یک نظر قانع مشو زین سقف نور ** بارها بنگر ببین هل من فطور
- Bu nurani tavana bir kere bakmakla kani olma, defalarca bak, “ Bir çatlak görebilir misin?”
-
چون که گفتت کاندر این سقف نکو ** بارها بنگر چو مرد عیب جو
- Allah, sana “ Bu güzel göğe ayıp arayan kişi gibi defalarca bak” dedi.
-
پس زمین تیره را دانی که چند ** دیدن و تمییز باید در پسند
- Gök hususunda böyle olunca ya, bu kara yeri görmek, fark edip anlayarak beğenmek için bilir misin. Ne kadar bakmak gerek!
-
تا بپالاییم صافان را ز درد ** چند باید عقل ما را رنج برد 2950
- Tortuyu süzmek, sâfı meydana getirmek için aklımızın ne kadar zahmetler çekmesi lâzım.
-
امتحانهای زمستان و خزان ** تاب تابستان بهار همچو جان
- Kış ve güz imtihanlarıyla yazın harareti, can gibi olan bahar,
-
بادها و ابرها و برقها ** تا پدید آرد عوارض فرقها
- Yeller, bulutlar, şimşekler, hep hâdiselerin zuhur etmesi;
-
تا برون آرد زمین خاک رنگ ** هر چه اندر جیب دارد لعل و سنگ
- Rengi toprak olan yerin, yeninde, yakasında bulunan lâlle, âdi taşı meydana çıkarması içindir.
-
هر چه دزدیده ست این خاک دژم ** از خزانهی حق و دریای کرم
- Bu abus suratlı toprak, Hak hazinesinden, kerem deryasından ne çalmışsa,
-
شحنهی تقدیر گوید راست گو ** آن چه بردی شرح واده مو به مو 2955
- Takdir şahnesi, hadi der, doğru söyle aldığın neyse bir kılına kadar anlat!
-
دزد یعنی خاک گوید هیچ هیچ ** شحنه او را در کشد در پیچ پیچ
- Hırsız, yani toprak “ Hiçbir şey almadım, hiçbir şey” derse de şahne, onu durmadan çekiştirip durur, eğip büker.
-
شحنه گاهش لطف گوید چون شکر ** گه بر آویزد کند هر چه بتر
- Şahne, ona gâh şeker gibi lâtif sözler söyler; gâh onu asar, en kötü işkencelerde bulunur.
-
تا میان قهر و لطف آن خفیهها ** ظاهر آید ز آتش خوف و رجا
- Bu suretle kahırla, lütufla, korku ve can ateşinin tesiriyle o gizli şeylerin açığa vurulmasına gayret eder.
-
آن بهاران لطف شحنهی کبریاست ** و آن خزان تخویف و تهدید خداست
- O baharlar, Kibriya, şahnesinin lütfudur. Hazan da Allah’ın korkutması, tehdit etmesidir.
-
و آن زمستان چار میخ معنوی ** تا تو ای دزد خفی ظاهر شوی 2960
- Kış da “ Ey gizli hırsız, meydana çık” diye manevi bir çarmıhtır.