-
این نشان چون داد گویی پیش رو ** وقت آهنگ است پیش آهنگ شو 2985
- Der, bu nişaneleri vereni “Haydi, önden yürü. Yürüme vakti, sen öne düş de,
-
پی روی تو کنم ای راست گو ** بوی بردی ز اشترم بنما که کو
- Ben senin ardınca geleyim. Doğru sözlü kişi, devemin kokusunu aldın, şimdi de nerede, göster” diye onu öne salarsın.
-
پیش آن کس که نه صاحب اشتری ست ** کاو در این جست شتر بهر مری ست
- Fakat deve sahibi olmayıp bu araştırmada taklide uyan kişinin,
-
زین نشان راست نفزودش یقین ** جز ز عکس ناقه جوی راستین
- Bu doğru nişanelerle yakını artmaz, ancak hakikaten devesi kaybolanın inanışı ona da akseder.
-
بوی برد از جد و گرمیهای او ** که گزافه نیست این هیهای او
- Onun ciddiyetinden, tahassüründen bir koku alır, anlar ki onun bu yelip yortması saçma değil, elbette bir aslı var!
-
اندر این اشتر نبودش حق ولی ** اشتری گم کرده است او هم بلی 2990
- Bu deve arayışı doğru değil ama o da bir deve kaybetmiştir.
-
طمع ناقهی غیر رو پوشش شده ** آنچ ازو گم شد فراموشش شده
- Başkasının devesine tamah edişi onun yüzünü örter de kendi kaybını unutturur.
-
هر کجا او میدود این میدود ** از طمع هم درد صاحب میشود
- Devesi kaybolan nerelerde koşarsa bu da koşar, tamahından dertliye dost ve yoldaş olur.
-
کاذبی یا صادقی چون شد روان ** آن دروغش راستی شد ناگهان
- Yalancı da doğrucuyla yoldaş olunca yalanı, ansızın doğru olur.
-
اندر آن صحرا که آن اشتر شتافت ** اشتر خود نیز آن دیگر بیافت
- Devenin koştuğu o ovada yalancı da kendi devesini buluverir.
-
چون بدیدش یاد آورد آن خویش ** بیطمع شد ز اشتر آن یار و خویش 2995
- Onu görünce devesini hatırlar; dostunun, arkadaşının devesinden tamahını keser.
-
آن مقلد شد محقق چون بدید ** اشتر خود را که آن جا میچرید
- Devesini orada otlar görür de mukallitten muhakkik olur.
-
او طلب کار شتر آن لحظه گشت ** مینجستش تا ندید او را به دشت
- Deveyi orada aramadığı halde bulunca o an hakikaten deveye talip kesilir. Bu nişaneler, apaçık ve inanılır deliller.
-
بعد از آن تنها روی آغاز کرد ** چشم سوی ناقهی خود باز کرد
- Ondan sonra yalnızca yürümeye başlar, gözünü kendi devesine açar.
-
گفت آن صادق مرا بگذاشتی ** تا به اکنون پاس من میداشتی
- Asıl deve arayan “Beni bıraktın mı, hâlbuki şimdiye kadar arkadaşlık ettik” deyince,
-
گفت تا اکنون فسوسی بودهام ** وز طمع در چاپلوسی بودهام 3000
- “ Şimdiye kadar abes bir şeyle meşguldüm, tamahtan sana yaltaklanıp duruyordum.
-
این زمان هم درد تو گشتم که من ** در طلب از تو جدا گشتم به تن
- Bu arayışta senden zahiren, cismen ayrıldım ama asıl şimdi seninle derttaş oldum.
-
از تو میدزدیدمی وصف شتر ** جان من دید آن خود شد چشم پر
- Şimdiye kadar devenin evsafını senden çalmıştım. Hâlbuki şimdi canım, benimkini gördü, artık gözüm doydu.
-
تا نیابیدم نبودم طالبش ** مس کنون مغلوب شد زر غالبش
- Onu görmedikçe aramadım, istemedim. Fakat şimdi bakır mağlûp oldu, altın üst geldi.
-
سیئاتم شد همه طاعات شکر ** هزل شد فانی و جد اثبات شکر
- Bütün suçlarım, şükür olsun, ibadet oldu, alay fena buldu, doğruluk kaldı.
-
سیئاتم چون وسیلت شد به حق ** پس مزن بر سیئاتم هیچ دق 3005
- Suçlarım, Hakk’a vesile oldu. Gayri suçlarımı kınama, onlara dokunma.
-
مر ترا صدق تو طالب کرده بود ** مر مرا جد و طلب صدقی گشود
- Seni, doğruluğun arayıcı etmişti. Bana da ciddiyetim ve araştırmam doğruluk kapısını açtı.
-
صدق تو آورد در جستن ترا ** جستنم آورد در صدقی مرا
- Seni, doğruluğun aramaya sevk etti, beni de aramam doğruluğa çekti.
-
تخم دولت در زمین میکاشتم ** سخره و بیگار میپنداشتم
- Alay olsun diye, iş olsun diye yere devlet tohumu ekiyordum.
-
آن نبد بیگار کسبی بود چست ** هر یکی دانه که کشتم صد برست
- Hâlbuki onun aslı varmış, hakikî kazancımmış, ektiğim her taneye bedel yüzlerce tane çıktı” diye cevap verir.