- 
		    هر عبارت خود نشان حالتی است ** حال چون دست و عبارت آلتی است
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Esasen her söz bir halete alâmettir. Hâl ele benzer, söz de alete.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آلت زرگر به دست کفشگر ** همچو دانهی کشت کرده ریگ در
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Kuyumcunun aleti, kunduracının elinde kuma ekilmiş tohuma döner.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    و آلت اسکاف پیش برزگر ** پیش سگ کاه استخوان در پیش خر
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Çiftçinin yanında kunduracının aleti, köpeğin, önünde saman, eşeğin önünde kemik gibidir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   بود انا الحق در لب منصور نور ** بود انا الله در لب فرعون زور   305
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - “Enel Hakk” sözü, Mansur’un ağzında nurdu. “Enallah” sözü, Firavunun ağzında yalan!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    شد عصا اندر کف موسی گوا ** شد عصا اندر کف ساحر هبا
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Sopa, Musa’nın elinde doğruluğuna şahit oldu, sihirbazın elindeyse bir şeye yaramadı.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    زین سبب عیسی بدان همراه خود ** در نیاموزید آن اسم صمد
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - İsa, bu yüzden yoldaşına Tek Allah’ın o yüce adını belletmedi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    کاو نداند نقص بر آلت نهد ** سنگ بر گل زن تو آتش کی جهد
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Çünkü bilmez de alete noksan bulur. Taşı, toprağa vur. Hiç ateş çıkar mı?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    دست و آلت همچو سنگ و آهن است ** جفت باید جفت شرط زادن است
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Elle alet taşla demire benzer. Çift olması gerek ki ateş çıksın.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   آن که بیجفت است و بیآلت یکی است ** در عدد شک است و آن یک بیشکی است   310
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Çifti olmayan, aleti bulunmayan Tek Allah’tır. Sayıda şüphe olabilir, Fakat Allah da şüphe yoktur.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آن که دو گفت و سه گفت و بیش ازین ** متفق باشند در واحد یقین
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - İki diyenler, üç diyenler daha fazla diyenler, bir olduğunda mutlaka ittifak ederler.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    احولی چون دفع شد یکسان شوند ** دو سه گویان هم یکی گویان شوند
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Şaşılık gidince hepsi birleşir; iki, üç diyenler de bir derler.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گر یکی گویی تو در میدان او ** گرد بر میگرد از چوگان او
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Onun meydanında bir topsan, ona bir diyorsan durma, çevgânının etrafında dön dolaş!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گوی آن گه راست و بینقصان شود ** که ز زخم دست شه رقصان شود
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Top padişahın elinin darbesiyle oynarsa, kemale ermiş olur.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   گوش دار ای احول اینها را به هوش ** داروی دیده بکش از راه گوش   315
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Ey şaşı; bunları can kulağıyla dinle, gözüne kulak yoluyla ilâç ver!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    پس کلام پاک در دلهای کور ** مینپاید میرود تا اصل نور
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Temiz söz, hakikatten uzak olan gönüllerde karar etmez, nurun aslına dek gider.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    و آن فسون دیو در دلهای کژ ** میرود چون کفش کژ در پای کژ
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Çarpık ayakkabı, nasıl çarpık ayağa uyarsa Şeytanın afsun ve efsanesi de doğru olmayan gönüllere uyar.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گر چه حکمت را به تکرار آوری ** چون تو نااهلی شود از تو بری
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Hikmeti istediğin kadar tekrarla... Ona ehil değilsen hikmet, senden ne kadar uzak!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    ور چه بنویسی نشانش میکنی ** ور چه میلافی بیانش میکنی
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - İster yaz, belle… İster bahset, söyle!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   او ز تو رو در کشد ای پر ستیز ** بندها را بگسلد وز تو گریز   320
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - O, Ey inatçı senden yüzünü çeker, gizlenir; bağlarını koparır, kaçar.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    ور نخوانی و ببیند سوز تو ** علم باشد مرغ دستآموز تو
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Fakat sen okumasan da hakikat ilmi senin yanıp yakıldığını görürse elinde, alışmış kuş haline gelir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    او نپاید پیش هر نااوستا ** همچو طاوسی به خانهی روستا
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Tavus kuşu, nasıl köylü evinde olmazsa, hakikat ilmi de her aceminin malı olmaz.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
	      
		  
		  - 
		  یافتن پادشاه باز را به خانهی کمپیر زن
 
	      
	       
	      
	       
	      
		  - Padişahın, doğanı ihtiyar kadının evinde bulunması
 
		  
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    دین نه آن باز است کاو از شه گریخت ** سوی آن کمپیر کاو میآرد بیخت
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Doğanın padişahtan kaçıp un eleyen kocakarının evine gitmesi, bilgisizliğindendir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    تا که تتماجی پزد اولاد را ** دید آن باز خوش خوش زاد را
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - O kadıncağız, çocuklarına tutmaç pişirmeye savaşırken o cinsi güzel, kendisi hoş doğanı görünce,
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   پایکش بست و پرش کوتاه کرد ** ناخنش ببرید و قوتش کاه کرد   325
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Tutup ayacığını bağladı, kanadını kesip güdük bir hale getirdi, tırnağını kesti, yesin diye de önüne saman koydu.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گفت نااهلان نکردندت به ساز ** پر فزود از حد و ناخن شد دراز
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - ”Ehil olmayanlar sana iyi bakamamışlar, kanadın haddini aşmış, tırnağın da uzamış.