English    Türkçe    فارسی   

2
3031-3055

  • آن سوم گفت آن دوم را ای عمو ** چه زنی طعنه بر او خود را بگو
  • Üçüncü Hintli ikincisine dedi ki : “Onu ne kınıyorsun baba, kendi derdine bak, kendini kına!”
  • آن چهارم گفت حمد الله که من ** در نیفتادم به چه چون آن سه تن‏
  • Dördüncü “Hamd olsun ben, üçünüz gibi kuyuya düşmedim” dedi.
  • پس نماز هر چهاران شد تباه ** عیب گویان بیشتر گم کرده راه‏
  • Hulasâ dördünün de namazı bozuldu. Âlemin ayıbını söyleyen daha fazla yol kaybeder.
  • ای خنک جانی که عیب خویش دید ** هر که عیبی گفت آن بر خود خرید
  • Ne mutlu o kişiye ki kendi ayıbını görür. Kim birisinin ayıbını görürse o alınır, o ayıbı kendisinde bulur.
  • ز انکه نیم او ز عیبستان بده ست ** و آن دگر نیمش ز غیبستان بده ست‏ 3035
  • Çünkü insanın yarısı ayıptandır, yarısı gayıptan!
  • چون که بر سر مر ترا ده ریش هست ** مرهمت بر خویش باید کار بست‏
  • Mademki başında onlarca yara var, merhemini başına vurmalısın.
  • عیب کردن ریش را داروی اوست ** چون شکسته گشت جای ارحمواست‏
  • Yarayı ayıplamak, ona merhem koymaktır. Sınık bir hale düştü mü “ Bir kavmin azizi zelil oldu mu acıyın ona” hadîsine mazhar olur.
  • گر همان عیبت نبود ایمن مباش ** بو که آن عیب از تو گردد نیز فاش‏
  • Sende o ayıp yoksa da yine emin olma. Olabilir ki o ayıbı sen de yaparsın, günün birin de o ayıp, senden de zuhur edebilir.
  • لا تخافوا از خدا نشنیده‏ای ** پس چه خود را ایمن و خوش دیده‏ای‏
  • Allahtan “Emin olmayın” sözünü duymadın mı? Peki, o halde neden müsterih ve emin oluyorsun?
  • سالها ابلیس نیکو نام زیست ** گشت رسوا بین که او را نام چیست‏ 3040
  • İblis, yıllarca iyi adla anılarak yaşadığı halde nihayet bak, nasıl rüsvay oldu, adı ne oldu?
  • در جهان معروف بد علیای او ** گشت معروفی بعکس ای وای او
  • Yüceliği âlemde tanınmıştı; aksiyle tanındı, yazık!
  • تا نه ای ایمن تو معروفی مجو ** رو بشو از خوف پس بنمای رو
  • Emin değilsen, tanınmayı isteme. Yürü, yüzünü korkuyla yıka da sonra göster.
  • تا نروید ریش تو ای خوب من ** بر دگر ساده ز نخ طعنه مزن‏
  • Güzelim, sakalın çıkmıyorsa başka sakalsızları kınama.
  • این نگر که مبتلا شد جان او ** در چهی افتاد تا شد پند تو
  • Şu işe bak: Şeytan, belâlara düştü de sana ibret oldu.
  • تو نیفتادی که باشی پند او ** زهر او نوشید تو خور قند او 3045
  • Sen belâya uğrayıp ona ibret olmadın o zehri içti, sen şerbetini iç (ibret almana bak!).
  • قصد کردن غزان به کشتن یک مردی تا آن دگر بترسد
  • Oğuzların, birini korkutmak için başka birini öldürmeye kalkışmaları
  • آن غزان ترک خونریز آمدند ** بهر یغما بر دهی ناگه زدند
  • Kan dökücü Oğuz Türkleri, malları yağma etmek üzere bir köye girdiler.
  • دو کس از اعیان آن ده یافتند ** در هلاک آن یکی بشتافتند
  • O köyün eşrafından iki kişi yakalayıp birini öldürmeye niyet ettiler.
  • دست بستندش که قربانش کنند ** گفت ای شاهان و ارکان بلند
  • Öldürmek üzere elini bağladıkları zaman dedi ki: “Padişahlar, yüce erler.
  • در چه مرگم چرا می‏افگنید ** از چه آخر تشنه‏ی خون منید
  • Niye benim kanıma kastediyorsunuz. Neden benim kanıma susadınız?
  • چیست حکمت چه غرض در کشتنم ** چون چنین درویشم و عریان تنم‏ 3050
  • Öldürülmemde ki maksat, garaz ne? Görüyorsunuz ya, gördüğünüz gibi yoksulum, çırçıplak bir adamım”
  • گفت تا هیبت بر این یارت زند ** تا بترسد او و زر پیدا کند
  • Oğuzların biri “ Arkadaşın korksun, ürksün de altınları çıkarsın diye öldürüyoruz” dedi.
  • گفت آخر او ز من مسکین‏تر است ** گفت قاصد کرده است او را زر است‏
  • Adam “O benden yoksul” deyince Oğuz, “Haber verdiler onun altını var” dedi.
  • گفت چون وهم است ما هر دو یک‏ایم ** در مقام احتمال و در شک‏ایم‏
  • Adam dedi ki: “Mademki bizim ikimizden bir şey umuyorsunuz,
  • خود و را بکشید اول ای شهان ** تا بترسم من دهم زر را نشان‏
  • Evvelâ onu öldürün de ben korkayım, altınların yerini göstereyim!”
  • پس کرمهای الهی بین که ما ** آمدیم آخر زمان در انتها 3055
  • Şimdi sen de Allah’ın keremine bak ki biz âhir zamanda geldik.