-
دوزخ و جنت همه اجزای اوست ** هر چه اندیشی تو او بالای اوست
- Cennet, cehennem... Hepsi onun cüzileri. Ne düşünürsen, O, o düşünceden de üstün.
-
هر چه اندیشی پذیرای فناست ** آن که در اندیشه ناید آن خداست
- Ne düşünüyorsan yokluk kabul eder, fakat düşünceye sığmayan yok mu? İşte Allah odur.
-
بر در این خانه گستاخی ز چیست ** گر همیدانند کاندر خانه کیست
- İçinde kim olduğunu biliyorsa, evin kapısındaki küstahlık neden?
-
ابلهان تعظیم مسجد میکنند ** در جفای اهل دل جد میکنند
- Ahmaklar Mescidi ulular da, gönül ehlinin gönlünü yıkmaya çalışır.
-
آن مجاز است این حقیقت ای خران ** نیست مسجد جز درون سروران 3110
- Hâlbuki o mecazidir be eşekler, bu hakikat. Uluların gönülden başka Mescidi yoktur.
-
مسجدی کان اندرون اولیاست ** سجدهگاه جمله است آن جا خداست
- Herkesin secdegâhı olan velilerin gönül mescitlerinde Allah vardır.
-
تا دل مرد خدا نامد به درد ** هیچ قومی را خدا رسوا نکرد
- Allah erinin gönlü derde düşmedikçe Allah, hiçbir milleti rüsvay etmemiştir.
-
قصد جنگ انبیا میداشتند ** جسم دیدند آدمی پنداشتند
- Peygamberlerle savaşa girişenler, onları cisim görüp kendileri gibi insan sanmışlardır.
-
در تو هست اخلاق آن پیشینیان ** چون نمیترسی که تو باشی همان
- Sende o ilk gelenlerin ahlâkı var. Nasıl oluyor da sen de onlar gibi helâk olmaktan korkmuyorsun?
-
آن نشانیها همه چون در تو هست ** چون تو زیشانی کجا خواهی برست 3115
- Onlardaki nişanelerin hepsi sende de var. Mademki onlardansın, nerde kurtulacaksın?
-
قصهی جوحی و آن کودک که پیش جنازهی پدر خویش نوحه میکرد
- Cuha ile babasının cenazesi önünde feryat eden çocuk
-
کودکی در پیش تابوت پدر ** زار مینالید و بر میکوفت سر
- Çocuğun biri, babasının tabutu önünde ağlamakta, başına vurmaktaydı.
-
کای پدر آخر کجایت میبرند ** تا ترا در زیر خاکی بسپرند
- “Baba, seni nereye götürüyorlar? Nihayet seni toprağın altına yatıracaklar.
-
میبرندت خانهی تنگ و زحیر ** نی در او قالی و نه در وی حصیر
- Öyle bir dar, öyle bir elemli eve götürüyorlar ki orada ne halı var, ne hasır.
-
نی چراغی در شب و نه روز نان ** نی در او بوی طعام و نه نشان
- Ne geceleyin bir ışık var, ne gündüzün bir dilim ekmek, ne yemek kokusu var, ne yiyecekten eser..
-
نی درش معمور و نی در بام راه ** نی یکی همسایه کاو باشد پناه 3120
- Ne mamur bir kapı var, ne damında bir yol, ne de sığınılacak bir komşu!
-
چشم تو که بوسه گاه خلق بود ** چون رود در خانهی کور و کبود
- Halkın öptüğü cismin o elemli yurda nasıl gidecek?
-
خانهی بیزینهار و جای تنگ ** که در او نه روی میماند نه رنگ
- Amansız bir ev, dar bir yer, orada ne bet kalır, ne beniz” demekte.
-
زین نسق اوصاف خانه میشمرد ** وز دو دیده اشک خونین میفشرد
- Bu suretle o evin vasıflarını sayıp gözlerinden kanlı yaşlar saçmaktaydı.
-
گفت جوحی را پدر ای ارجمند ** و الله این را خانهی ما میبرند
- Cuha, babasına dedi ki: “Babacığım, vallahi bu adamı bizim eve götürüyorlar.”
-
گفت جوحی را پدر ابله مشو ** گفت ای بابا نشانیها شنو 3125
- Babası, Cuha’ya “Ahmak olma” dedi. Cuha, Baba, şu nişaneleri dinle.
-
این نشانیها که گفت او یک به یک ** خانهی ما راست بیتردید و شک
- Birer, birer saydığı bu nişanelerin hepsi, şeksiz şüphesiz bizim evin nişaneleri.
-
نی حصیر و نه چراغ و نه طعام ** نه درش معمور و نه صحن و نه بام
- Ne hasır var, ne ışık var, ne yemek. Ne kapısı mamur, ne içi, ne damı!”
-
زین نمط دارند بر خود صد نشان ** لیک کی بینند آن را طاغیان
- Halkta da bu suretle kendilerine ait yüzlerce alâmet olduğu halde azgınlar, bu nişaneleri görmezler.
-
خانهی آن دل که ماند بیضیا ** از شعاع آفتاب کبریا
- Kibriya güneşinin şuanından mahrum ve ışıksız olan gönül evi,
-
تنگ و تاریک است چون جان جهود ** بینوا از ذوق سلطان ودود 3130
- Yahudilerin canı gibi dar ve karanlıktır; muhabbet ihsan eden Allah’ın zevkinden mahrumdur.